Özet: Türk edebiyatinin en orijinal simalarindan biri olan Abdülhak Hâmid Tarhan, sairligi ile taninmis ve "Sair-i Azam" olarak anilmistir. Eski siir geleneginin yikilmasinda önemli bir rol oynamistir. Her ne kadar sâirligi ile taninsa da kirk kadar eserinin yirmi besini tiyatro türünde vermistir.
Abdülhak Hâmid, siirlerinde sergiledigi yeni ve farkli olani deneme tavrini, tiyatro eserlerinde de sürdürür. Gerek sekil gerekse muhteva bakimindan farkli eserler kaleme alir. Birkaç nesli görecek kadar uzun bir ömür süren Abdülhak Hâmid, bu uzun ömründe yeni sekiller ve farkli teknikler dener, fakat nesilden nesile degisen dil anlayislarina ragmen o, dil konusundaki tutumunu degistirmez. Abdülhak Hâmid, pek çok konuda oldugu gibi dil ve üslûp konusunda da kural tanimaz bir tavir içerisindedir. "Benim üslûbum yok, esalibim vardir." ifadesi de bu çerçevede degerlendirilmelidir. Iste bu düsüncelerden hareketle bu yazida Abdülhak Hâmid'in sairliginin disinda bir tiyatro yazari olarak dile karsi tutumu ele alinacak ve tiyatro eserlerindeki üslûbu ortaya konulmaya çalisilacaktir.
Anahtar kelimeler: Abdülhak Hâmid Tarhan, Tiyatro, Üslûp, Sair-i Azam, Dil.
As Playwright, The Great Poet Abdülhak Hâmid Tarhan's Language and Style
Abstract: One of the most original figures of the Turkish literature, Abdülhak Hâmid Tarhan is known by his poesy and is remembered as "Sair-i Azam" (The Great Poet). He played.He played an important role in overthrowing the old traditional poetry. Although he is known by his poesy, twenty-five of his fourty works are playwrites.
Abdülhak Hâmid, continued his attitude of trying the new and the different genre of his theatre works. He wrote different works not onlye in terms of form but also the content. Abdülhak Hâmid who lived long enough to see several generations, tried new forms and different techniques in his long life, but he didn't change his language attitude in spite of the changing laguage understanding from genaration to generation. Abdulhak Hâmid, was in a noncompliant attitude tward language and style like in other subjects. His expression "I do not have the style, there are styles" shoul be interpreted in this context. In this respect, in addition to his poesy style, as a playwriter Abdülhak Hâmid's attitude tward language and style in his plays will be dealt with in this paper.
Key words: Abdulhak Hâmid Tarhan, theater, style, the great poet, language.
Türk edebiyatinin "Sair-i Âzam"i olarak bilinen Abdülhak Hâmid Tarhan, kirk kadar eserinin yirmi dördünü tiyatro türünde vermistir. Bu eser sayisi dikkate alinirsa Abdülhak Hâmid'in tiyatroya verdigi deger de anlasilir.
Abdülhak Hâmid, siirlerinde oldugu gibi tiyatrolarinda da orijinal sahsiyetinin bütün özelliklerini sergiler. Dolayisiyla onun eserleri dil ve üslûp bakimindan incelenirken sahsiyeti eserlerinden ayri düsünülmemelidir. Tam da burada Buffon'un ifade ettigi "üslûb-i beyan ayniyle insan"dir sözü hatirlanmalidir.
Türk edebiyatinda üslûp üzerine öncü çalismalarda bulunan Prof. Dr. Serif Aktas, edebiyatta üslûp incelemesinde iki yöntemin yaygin olarak kullanildigina dikkat çeker. Bu iki üslûp incelemesi Tasvirî ve Tekevvünî (Olusumcu) üslûp incelemesidir. (Aktas, 2002, 61)
Serif Aktas, Tasvirî üslûp incelemesinin "Genel olarak düsünce kelimesiyle ifade edilen kavramla sekle ait unsurlarin, yani dil malzemesinin kullanilisi arasindaki iliskileri incele"digini ve "bunu(n) ifadenin üslûp bakimindan incelenmesi olarak adalandirabili"necegini, "metinde düzenlenmis halde karsimiza çikan dilbilim malzemesinin kendi içinde dikkate alinmasi ve incelenmesi esasina dayan"digini, ifade eder. "Kisaca metinde yer alan dil malzemesinin yapisi ve fonksiyonu üzerinde durul"dugunu belirtir (Aktas, 2002, 61-62).
Tekevvünî üslûp incelemesinin ise "ferdiyetle ifade arasindaki iliskileri incelemeyi hedef al"digini, "metinde karsimiza çikan ifade sekil ve kaliplarinin ferdi planda, yani yazan ve konusan insan seviyesinde sebepleri üzerinde durmak iste"digini ve "bu bakimdan da edebî tenkite yakin" oldugunu ve bunun için bu üslûp incelemesine "tekevvünî (Olusuma ait) üslûp incelemesi adi veril"digini dikkatlere sunar (Aktas, 2002, 61-62).
Serif Aktas, Edebiyatta Üslûp ve Problemleri kitabinin sonunda da her iki üslûp incelemesinin birbirini tamamlar mahiyette oldugunu açikça ifade eder. Bu düsünceden hareketle Abdülhak Hâmid'in tiyatro yazari olarak dil ve üslûbunu ele aldigimiz bu çalismada biz de her iki üslûp incelemesi yöntemini bir arada kullandik.
1. DIL
Sanat kozasini olanca dikkat ve titizlikle ören her sanatkârin bir dil anlayisi vardir. Sanatkâr, bu dil anlayisi çerçevesinde eserlerini verirken dogrusal bir yol takip eder. Yani ilk eserinden son eserine dogru tedrici bir gelisme görülür. Bu gelisme kemal noktasina ulasincaya kadar devam eder.
Abdülhak Hâmid'de muayyen bir dil anlayisi yoktur. Tanpinar da israrla bu noktaya dikkat çeker ve onda 'dilin mutlakinin' olmadigini söyler. "Hiçbir sanatkâr sanatinin en esasli unsuru karsisinda bu kadar keyfî kalmamistir. Onun için dil degil, üç dilden alinmis, karisik ve keyfî bir lügat vardir" der (Tanpinar, 1988, 514).
1. 1. Kelime Serveti
Abdülhak Hâmid'in tiyatro eserlerinde kullandigi dil, tedrici, dogrusal bir yol takip etmez. Bir saptama yapmak zorunda kalinilirsa ilk üç eseri (Macerâ-yi Ask, Sabru Sebat, Içli Kiz) ve sonraki eserleri diye bir ayrim yapabiliriz. Ilk üç eserinden sonra yayimladigi eserlerinde zikzakli bir dil kullanimina sahit oluruz. Eserden esere farklilik gösteren bu dil kullanimi gelisim degil degisim olarak nitelendirilebilir. Ilk eserlerinde acemi de olsa dilinin lügati daha sade ve anlasilirdir. Sonraki eserlerinde keyfî bir dil kullanimini tercih edecektir. Eserden esere farklilik gösteren ve ifade edilecek bir anlayistan mahrum olan dili, eserlerinde bazen ikili, üçlü tamlamalarla ve uzun cümlelerle kendisini gösterir bazen de Yabanci Dostlar'da oldugu gibi tamamen Türkçe'ye dayanan bir sözlükle konusabilecegini ispata çalisir1. Dili bu bakimdan sürekli bir degiskenlik gösterir.
Abdülhak Hâmid'in eserleri kelime serveti açisindan ele alindiginda su noktalar dikkat çeker: Abdülhak Hâmid, eserlerinde arkaik kelimelere yer verir. Kimi zaman kendisinin uydurdugu kelimeler de görülür.
Abdülhak Hâmid'in kullandigi arkaik kelimeler sunlardir: Vurmak /urmak, onlar/anlar, onu/ani, ile/birle, ne olur/nola, kendine/kendüye, keske/kâskî, merih/mirrih, egerçi gibi. Arkaik söyleyis çok zaman vezin ve kafiyenin zorlamasi ile kullanilir.
"Nâkâfi" kelimesini uyduran Abdülhak Hâmid, "mukaffa" kelimesine benzeterek "mühecca" kelimesini de kullanir. "Ibhat" ve "kamrâ" gibi sözlüklerde olmayan kelimeler de uydurur. Bu kelimelerin Türkçe köklerden degil Arapça köklerden türetilmesi dikkat çekicidir. "Ibhat" kelimesini yazar, iki eserinde kullanir. Bu kelime için Zeynep'te "Ibhat lugati, müellifin muhtereâtindandir." seklinde sayfa altina bir not da düsülmüstür.
"Bir leyle-i kamrâ gibi gündüz" (Zeynep, s. 5)
"Ettin beni bir tas gibi ibhat" (Zeynep, s. 53)
"Gitsem, onu ben de etsem ibhat" (Esber, s. 140)
Abdülhak Hâmid, eserlerinde kullandigi kelimeleri çoklukla üç farkli sözlükten seçer. Fakat ilk eserlerinde kullandigi kelimeler, konusma dilinde yasayan kelimelerdir. Daha sonra bu kelimeler agirlasacak, hatta ikili ve üçlü tamlamalarda iyice anlasilmasi güç hâle gelecektir.
Ilk eserlerinde siklikla kelime tercihini Türkçe'den yana kullanan Abdülhak Hâmid , sonraki eserlerinde bu durum Türkçe aleyhine bir seyir takip edecektir. Ilk eserlerinde "menzil" yerine "durak", "istirak" yerine "karismak", "ekseriya" yerine "çokluk" kelimelerini tercih eder.
Abdülhak Hâmid'in Târik yahut Endülüs Fethi isimli eseri üzerine mezuniyet tez i hazirlayan Asim Bezirci, Târik yahut Endülüs Fethi'nden rastgele seçtigi on sekiz sayfa üzerinde kelimelerin kökenlerine dair yaptigi taramada 771 kelimenin Türkçe, 556 kelimenin Arapça, 153 kelimenin de Farsça oldugunu tespit eder. On sekiz sayfa üzerinde yapilan taramada %52,2 oraninda Türkçe, %37,5 Arapça, %10,3 oraninda da Farsça kelime kullanilmistir. Arapça ve Farsça kelimelerin toplam kullanimi %47,8'dir (Bezircioglu, 1950, 92). Hemen hemen yari yariya Türkçe ve yabanci kelime kullanimi, Türkçe yazan ve Sâir-i Âzam olarak anilan bir sâir için gerçekten dikkat çekici boyuttadir.
Abdülhak Hâmid, kelime servetini Türkçe kelimelerin es anlamlilarini kullanarak degil diger dillerdeki karsiliklarini kullanarak olusturur.
"Nasil mehâsini sâtir ise kiyafetiniz;
Benim kabâhimi mi sakli yor serafetiniz." ( Turhan , s. 27)
"Pederimi namusumu siyanet!
Muhabbette mâ'sukuma hiyanet;
Ma'sukami sahabet de ancak
Namusumla babama gadr olacak" (Nesteren, s. 77)
"Hûnumla boyandi hüsn ü âni,
Hâlâ seviyor muyum ben ani?..
Kanlar akiyor da her yerimden." (Esber, s. 133)
Abdülhak Hâmid, tiyatro eserlerinde sik sik sâirligini gösterir. Divan sâirinin çok sevdigi kelime oyunlari ve nükte pesinde kosma Abdülhak Hâmid'de oldukça çok görülür.
"Mahmut Efendi - Ne süphe! Ne demeli? (Kendi kendine) Karinin alâka-kerdesi bu degil para!.. Bunu o para ile görüsmege vasita etmis de haberi yok. Karininki düzen ancak düzen kelimesindeki dal ile vavi kaldirmis, kendisini buna zen göstermis. Bu da o zeni paraya takdim etmis. Yani para kelimesinin mâkabline ilave etmis de elli yasindan sonra ... olmus!" (Içli Kiz, s. 63)
Yukaridaki alintida görülecegi üzere Abdülhak Hâmid "zen" ve "para" kelimeleri ile bir oyun yapmaktadir. Düzen kelimesinin son hecesi olan "zen" ile "para" kelimesini birlikte okuyunca ortaya kadin düskünü manasindaki "zen-pare" (zampara) kelimesi çikar.
Târik yahut Endülüs Fethi'nde Merkado, Kral Rodrik'in savas meydanina tahtirevan ile gelisine göndermede bulunarak, "Tahtirevana binmis geliyor! Galiba tahti revan olacak" (s. 58) der. Târik'in Kral Rodrik'in kesik basini bir ulaga vererek Musa b. Nusayr'a götürmesini istedigi sahnede, ulak, "Kelle götürür gibi! Kelle götürür gibi!.." (s. 68) sözleri ile "kelle götürmek" deyimini hem mecazî anlami hem de gerçek anlami ile söyleyerek kelime oyunu yapar. Musa b. Nusayr, Târik'i hapsetmekle sebep oldugu üzüntünün farkinda olmaksizin kizi Zehra'nin üzüntüsünün sebebini sorar. Zehra ve Azra'nin cevabi bir baska kelime oyunu örnegidir:
"Musa - Öyle ise sebep nedir?
Zehra - Sebepsiz degil!
Azrâ - Sebep siz!.." (Târik yahut Endülüs Fethi, s. 195)
Târik, kendisini hapsettiren Musa b. Nusayr'in davranisini "ihtiyar" kelimesinin farkli anlamlariyla oynayarak degerlendirir: "(...) emir ihtiyardir. Ne yaptiysa bilâ ihtiyar yapti. " (Târik yahut Endülüs Fethi, s. 133)
Tezer yahut Melik Abdurrahmanü's Sâlis'te diyaloglarda su kelime oyunlarina yer verilir:
"Süpürgeli - (Süpürgeyi alarak)
Sen de benden betermissin ya!.. Birak.
(Süpürerek)
Tozu böyle alirlar
"Bezli - Aldi merak" (Tezer yahut Melik Abdurrahmanü's Sâlis, s. 63-64)
"Cariye -
Bu da alâ!..
Gülüyorlar!.. Sebep ne?
"Evvelkiler - (Disarda)
Hay budala!.." (Tezer yahut Melik Abdurrahmanü's Sâlis, s. 66)
"Risar - (Kalbî Tezer'e)
Risar'in maksadi, behey ahmak,
O nikâhi degil, seni kiymak! " ( Tezer yahut Melik Abdurrahmanü's Sâlis , s. 100)
Abdülhak Hâmid, Ibn Musa yahut Zatü'l Cemal'de de sâir tarafini gösteren kelime oyunlarina siklikla basvurur. Kimi diyaloglarda kelimelerle oynayarak gülünecek durumlar da yaratir:
"Onun iyiligi bir hastalikti; hastaligi nasil iyi olabilir?" (Ibn Musa yahut Zatü'l Cemal, s. 122)
"Florinda Kava - Niçin orada bir tehlike mi var?
Zeyd b. Kesadi - (Gülerek) Tehlike yok, melike var!" (Ibn Musa yahut Zatü'l Cemal, s. 164)
"Velid - (...) Halife ile latife olmaz!
Ukbe - Latife ile de halife olmaz." (Ibn Musa yahut Zatü'l Cemal, s. 173)
Abdülhak Hâmid, Sabr u Sebat 'ta Mehmet Bey'in konusmasinda, "dönmek" kelimesi etrafinda anlam çesitliligi yakalamak için bir nevi kelimelerle oyun oynar:
"(...) Ben buradan giderim, hepinize arkami dönmüs olurum. Sözümden yine dönmem. Fakra kâil olurum. Dilenirim. Dilencilere dönerim. Sözümden yine dönmem. Nice nice devirler döner, ben yine sözümden dönmem, hâsili her sey döner, illâ benim sözüm dönmez... Benim sözüme inkilâbat-i âlemin medhali olamaz. Her belaya katlanirim. Her türlü ölümü gözüme alirim. Dünyalara dehset verecek surette geberirim. Yine evlenmem demekten dönmem." (Sabr u Sebat, s. 14-15)
Bazi eserlerinde vezin ve kafiye kaygisi ile kelimelerin yazilislarinda tasarrufta bulunur. "Karsi" yerine "karsu", "mümkün" yerine mümkin", "sizin için" yerine "sizinçün". En ilginci ise Esber'de Aristo gibi özel bir ismi kafiyeye uydurmak için "Aristu", vezne uydurmak için de "Risto" seklinde yazar.
" Risto, bu sefer ne der o magrur?
Eyler mi seh-i cihâni mesrur? "
"Takdîr denir, batar bir ordu.
Bir belde yanar, tesadüfî bu.
Takdîr ü tesadüf ey Aristu,
Birdir, hele akl ise terazû"
Abdülhak Hâmid, tiyatro eserlerinde üç dilin karisimindan olusan bir lügat kullanir. Ilk eserlerinde (Macerâ-yi Ask, Sabr u Sebat ve Içli Kiz) Arapça-Farsça kelimeler ve tamlamalara oldukça az yer verir. Duhter-i Hindû'dan baslamak üzere sonraki eserlerinde ise Arapça-Farsça kelime ve tamlama kullanimi artar. Manzum eserlerinde vezin ve kafiye kaygisi ile yabanci kelime kullaniminin daha da arttigi gözlemlenir.
1. 2. Tamlamalar
Abdülhak Hâmid, ilk eserinden son eserine kadar tamlamalardan vazgeçemez. Ilk eserlerinde ancak ikili tamlamalara rastlanirken sonraki eserlerinde sik sik üçlü hatta dörtlü tamlamalara basvurur. Abdülhak Hâmid'in eserlerinde kullandigi tamlamalar çoklukla Farsça tamlamalardir. Arapça tamlamalar Farsça tamlamalar ile kiyaslanamayacak kadar azdir.
Ilk eserlerindeki tamlamalarin hemen hemen hepsi konusma dilinde yasayan kelimelerden yapilir. Sonraki eserlerinde ise dilin agirlasmasina paralel olarak tamlama yapilan kelimelerin de agirlastigina sahit oluruz.
Macerâ-yi Ask'ta:
"Hüzn-i müessirâne, ye's-i tam, fikr-i intikam, âsik-i me'yusun, emr-i Hak, hakikat-i hâli, nazar-i müteaccibâne, mâni-i visâl, gayr-i ihtiyarî, unvan-i iftihar..."
Sabr u Sebat'ta:
"Lisân-i hâl, kâim-i makam, nazar-i istikrâh, câzibe-i âsik, sükût-i mahzûnâne, vallahü'l azîm, erbâb-i malumat, tahsil-i kemâlât, birader-i âli..."
Içli Kiz'da:
"Girye-i nihanî, ehl-i irfan, nazar-i insaf, zindan-i zulmet, manzara-i âsikâne, lisan-i hâl, seher-i nesîm, kesb-i vüs'at, mevki-i temasa, hüsn-i ahlâk..."
Tezer yahut Melik Abdurrahmanü's Sâlis'te:
"Âlem-i vahset, hirs-i menfaat, zevk-i în u an, dermânde-i tereddüt, pençe-i fâka, bâis-i ikbal, vakf-i hiss-i nefsanî, gerdûne-i per-i garâm, hükm-i tâli'-i mazlûm, esir-i ribâk, mâil-i hazan-i herem, merfû'-i bârgâh-i Hudâ, lebrîz-i girye-i sevdâ..."
Esber'de:
"Ey vüs'at-i ihtiva-yi makber,
Buhran-i adem, hevâ-yi makber!..
Ey sûret-i vâpesîn-i hâlât,
Sahra-yi sükûn, yem-i hayalât!..
Ey nehr-i bülend-i bahr-i ukbâ,
Serhadd-i cüyûs-i bî-muhâbâ!..
Ey sahne-i mâtem ü mesâib!..
Ârâmgeh-i ricâl-i gaib!..
Ey mev'id-i kârbân-i esrâr,
Seyran-gede-i sigar u ahrâr!..
Ey cümle mükevvenâta ispihr
Âyine-i mâh u perde-i mihr!..
Ey hâtime-i dühûr u a'sâr,
Müstakbel-i sâkinân-i emsâr!..
Ey ka'r-i mesime-i havâdis,
Efkâr-i beserde dûd-i hâdis!..
Ey mescere-i ukul ü ervah,
Yek reng nümâ-yi cem'-i elvâh!..
Ey hande-i vâpesin-i Iran,
Zenci-i fesâne-zâ-yi hicrân
Ey fecr-i siyah-reng-i hasret,
Pehnâ-yi refi'-i beht ü hayret!..
Ey nefh-i ahîr-i ömr-i zâil!..
Ey zill-i mehîb-i mevt-i hâil!.."
Abdülhak Hâmid'in keyfiligi kendisini tamlamalarda da gösterir. Yayimlanan son eseri Hakan'da Türkçe kelimelerle Farsça usullere göre tamlamalar yaptigi da görülür: "Hatun-i memleket, Hakan-i Türk" gibi.
1. 3. Deyimler, Atasözleri, Veciz Sözler
Abdülhak Hâmid'in akrabasi Ahmet Vefik Pasa, yazarin ilk eseri Macerâ-yi Ask'i gördükten sonra ona millî bir eser yazmasini salik verir. Ahmet Vefik Pasa'nin, millî eserden kasti da deyim, atasözü gibi söz varligimizdan istifade edilerek yazilan eserlerdir.
"(...) Benim ilk eserim Mâcerâ-yi Ask'i okumus ve çocuk müellifinde biraz istidad ile beraber yazilarinda çocukluklar görmüs ve misal olarak 'aferin Yarabbi' gibi sözler bulup göstermisti. Ve ahlâk ve âdât-i milliyemizin durûb-i emsâlimizde görüleceginden bahisle onlari okuyup, millî bir eser yazmami tavsiye etmisti. Sabr u Sebat o tavsiyenin yâdigâridir. Onu da okumus, gülmüs ve 'ben sana bir durûb-i emsal risalesi yaz dememistim' yolunda pek hakli olarak itiraz eylemisti." (Tarhan, 1994, 85)
Hayati asiriliklarla dolu olan Abdülhak Hâmid, Ahmet Vefik Pasa'nin tavsiyesini öyle bir uç noktaya götürür ki eseri âdeta "durûb-i emsal risalesi" haline gelir. Sabr u Sebat'ta 70 atasözü, 121 deyim, 15 Fransiz atasözü ve 3 diger deyime yer verilmistir (Sakaoglu, 1984, 231).
Abdülhak Hâmid, Sabr u Sebat'ta atasözü ve deyim kullanmayi asiri bir noktaya vardirmis, sahislar arasindaki bazi konusmalari sadece atasözü ve deyimlerden olusturmus, bazi konusmalarda ise atasözü ve deyimleri gereksiz yere ve yanlis kullanmistir.
Ikinci fasil ikinci mecliste Mehmet Aga'nin konusmasi nerdeyse sadece atasözü ve deyimlerden olusur:
"Gam çekme ogul. Gam çekme... Su bulanmayinca durulmaz. Kistan sonra bahar olur. Dag yürümezse abdal yürür de de tahammül et. Kismetinde ne varsa kasigina çikar. Sabir ile koruk helva olur, dut yapragi atlas. Acele ise seytan karisir. Firkatin sonu vuslattir. Zahmet çeken rahat bulur. Mihneti kendüye zevk etmedir âlemde hüner..." (Sabr u Sebat, s. 58-59)
Birinci fasil üçüncü mecliste Falci Kari ile Sabiha Hanim arasinda âdeta deyim düellosu yasanir. Üçüncü fasil besinci mecliste de Münim Efendi'nin söylediklerine cevaben Esadullah Dede'nin söyledigi atasözü konu ile alakasizdir ve yanlis kullanima örnektir.
"Münim Efendi - Ayagina donu yok, feslegen ister basina... Sasarim o adamlara ki cebinde ekmek parasi olmaz da yine meyhanelerde yatar, bir usagi olur ayligini veremez de iki usak daha almaga kalkisir. Haline bakmaz, kendinden büyüklerine taklit etmek ister... Diyecegim ne... Bana her vakit gelip zaruretinden, ihtiyacindan bahsediyorsun, yiyecek ekmek bulamiyorum diyorsun... Ya simdi bir de evlât beslemege mi kalkisiyorsun?
Esadullah Dede - Bir baba dokuz oglu besler. Dokuz ogul bir babayi besleyemez.. Demisler sultanim... " (Sabr u Sebat, s. 81-82)
Sabr u Sebat'ta Ahmet Vefik Pasa'nin tavsiyeleri üzerine eserini âdeta atasözleri ve deyimler sözlügü haline getiren Abdülhak Hâmid, Içli Kiz'da nispeten daha dengeli bir atasözü ve deyim kullanimina gitmistir. Atasözleri ve deyimlerden istifade etmis ve yerli yerinde kullanmaya çalismistir. Içli Kiz'da 22 atasözü, 22 halk deyimi ve 5 argo söz kullanilmistir (Akinci, 1954, 44).
Abdülhak Hâmid'in deyim ve atasözlerinden baska veciz söz söyleme meraki da vardir. Pek çok eserinde veciz sözler söyledigi görülür.
Duhter-i Hindû'da:
"Okumakla mütenebbih olmayan bir kadin te'dib ile de etvarini degistirmez."(s. 53)
Esber'de:
"Galip sayilir bu yolda maglup" (s. 156)
"Tarihi yazan benim yapan siz " (s. 162)
"Ey nefs-i hâris acep ne buldun?
Ey sah-i cihân, muzaffer oldun" (s. 162)
"Zafer veya hiç!" (s. 63)
Ibn Musa yahut Zatü'l Cemal'de:
"Insanin geçtikten sonra gayet kisa görünen ömrü, geçtigi esnada pek uzun sürer. Eger fena olmazsaniz iyi yasarsiniz." (s. 64-65)
"Bina-yi izdivaç güç yapilmalidir, çünkü kolay yikilir. " (s. 96)
"Muzafferiyetlerin ehemmiyeti zâyiât ile artar, san kanlidir! " (s. 118)
"Memleketler kalb-i nisâ gibidir. Teshîri kolaysa da idaresi güçtür." (s. 118)
"Ihtidalarin çogu menfaat tahtindadir. Diyanet degistirmekle tiynet degismis olmaz. Tebdil-i tâbiiyet etmekle milliyet tebeddül edemeyecegi gibi. " (s. 120)
"Âcizler vukuâta intizar eder. Kavîler vukuati ihzâr eder." (s. 136)
"Zaten ukalânin âsâr-i cinnet göstermesi bir tenekkürdür." (s. 146)
"Inkilâbât-i kevniyyeyi fusûl ve mevâsim getirir. Ondan ne cemadât ve behâyim masûn olur, ne aktar u ekalim! Zî-ruh ve bî-ruh bütün mevcudât degismege mahkûmdur. " (s. 149)
Liberte 'de:
"Mühlet geçmeden güç, geçerken uzun,
Geçtikten sonra kisadir!" (Nu. 24, s. 915)
"Eazimin hayata muhabbeti
Nefsinden ziyade ümmet içindir" (Nu. 15, s. 474)
Finten 'de:
"Hüsn, bir sitâre gibidir ki ulviyeti daima uzaktan seyrolunmakla zâhir olur" (s. 188)
1. 4. Halk Dili, Argo
Abdülhak Hâmid, tiyatro eserlerinde halka pek az yer verir. Köle, cariye ve hizmetçiler vasitasi ile yer verdiklerinde de çok az onlari kendi dilleri ile konusturur. Ilk eserlerinde kismen yer verdigi realist sahneler ayni zamanda Abdülhak Hâmid'in eserlerini halk dili ve söyleyisine açtigi yerlerdir.
Abdülhak Hâmid, Sabr u Sebat'ta özellikle falci kadinin bulundugu birinci fasil üçüncü mecliste ve köy kahvesinde geçen sahnelerde günlük hayatin dilini edebî esere tasimistir. Yerli hayati realist gözlemlerle yakalayan ama bunu devam ettiremeyen Abdülhak Hâmid, Sinasi'nin açmis oldugu yolu genisletme sansi bulmusken daha sonra bundan vazgeçer. Bu vazgeçis esasinda Türk tiyatrosunda realist ve sade bir dil kullaniminin yayginlasmasi yönündeki egilimini olumsuz yönde etkilemistir. Tanpinar, Sabr u Sebat ve Içli Kiz'dan sonra yazilan eserlerin bu iki eserde yakalanan ve devam ettirilemeyen yerli hayat sahneleri ve realist tavri unutturmasina üzülür. "Çünkü yeni baslayan Türk tiyatrosunda yukarlardan beri yokluguna üzüldügümüz seylerin çogunu bu acemilik eserlerinde bulmak mümkündür." (Tanpinar, 1988, 562).
Sabr u Sebat'ta Falci kadin ile diger kadinlarin konusmalari halk deyimleri ile doludur:
"Adile Hanim - Dügün nerede olacak kadin, dügün?
Falci Kari - A be nerede olacak? Saray içinde- kaçan bilseniz hanimlar nice gözümün önüne geliyor. A be fisildasmayin kizlar...kulak verin. Ortaoyunu mu olmayacak, pehlivanlar mi gülesmeyecek, dünyadaki oyunlarin hepicigi hepicigi tekmil hepicigi.
Yine birkaç agizdan - Ey...Ey...Daha?
Sabiha Hanim - (Kendi kendine) Çingene çalar Kürt oynar -(Cehrî) Ayi da oynayacak mi kari ayi da oynayacak mi?
Falci Kari - A be kiz hepicigi dedik a ayi mi istersin? Maymun mu istersin. Köçek mi istersin? Hepicigi hepicigi ne ki istersin var.
Sabiha Hanim - Desene dünya yerinden oynayacak! (Kendi kendine) Çingene dügünü! Ayinin kirk hikâyesi varmis, hepsi ahlat üzerine.
Emine Molla - Zahir ne saniyorsun? Ben bile su ak saçima ziller takip oynayacagim ya.
Zehra Hanim - Of! Benim bile daha simdiden yüregim oynamaga basladi.
Emsal Kalfa - Ey kadin. Kaleiçi'nde hani bir oyun varmis, tiyatora mi ne diyorlar, o da oynayacak mi?
Falci Kari - Tarator mu ha? O da var, da oynayacak.
Sabiha Hanim - Bence asil tiyatro burasi. Bizi böyle görenler kendilerini tiyatroda zannederler.
Emine Molla - Canim tarator da nedir? O nasil sey öyle? Midelerde mi oynayacak? "( Sabr u Sebat, s. 20-21)
A bdülhak Hâmid'in tiyatro eserlerinde yer yer argoda kullanilan kelimelere de yer verdigi görülür: "Yelloz, herif, gebermek, köftehor, kaltak, hergele, halt etmek..." gibi
1. 5. Cümle
Cümle, bir metni meydana getiren en temel unsurdur. Yazar, eserinin kozasini cümleden baslayarak örer. Yazar, cümlesinde kelimeleri, ibareleri belirli bir nizam içerisinde dizer. Anlatmak istediklerini ve anlatis tarzinin bütün hünerini de cümlede gösterir. Bu bakimdan cümleyi olusturan her bir birim kendi baslarina bir degerken, cümle içerisinde üstlendikleri islevlerle de baska bir degeri ifade ederler.
"Kelime veya kelime çesitleri (isim, sifat, fiil, zarf, zamir, edat, baglaç, ünlem), tamlama, ibare, deyim ve diger cümle unsurlari, asil hayatiyet ve hakikî hüviyetlerini, cümle içinde kazanirlar. Cümlenin bünyesinde yer alan her türlü dil unsuru, kendi basina bir degerken, cümle içinde ayri bir degerdir." (Çetisli, 1999, 32).
Abdülhak Hâmid'in saglam bir cümle yapisina sahip oldugunu söyleyemeyiz. Abdülhak Hâmid'in saglam bir cümle yapisina sahip olmak gibi bir kaygisi da olmamistir. Bir dil zevki ve disiplininden mahrum olan yazar, cümlelerini kurarken de çok ihmalkârdir. Abdülhak Hâmid'in eserlerinde gramer yanlislari ve sözdizimi aksakliklari siklikla görülür. Kendisi de bunu farkindadir:
"Olmadim sarf u nahve âgâh
Gramerden de anlamam billâh."
Abdülhak Hâmid'in tiyatro eserlerindeki dil, anlatim ve üslûp bakimindan farklilik daima ilk üç eser ve sonraki eserleri arasinda görülür. Cümlesindeki farklilik da ilk üç eseri ve diger eserleri olmak üzere iki ayri dönem seklinde ele alinabilir.
Ilk eserlerinde Abdülhak Hâmid, kisa cümleler kurar. Bu cümleler gösteristen ve belagâtten uzaktir. Abdülhak Hâmid, ilk eserlerinde daha çok Sinasi'nin izinde yürür.
"Aferin kizim. Ne kadar nadir gidersen, o kadar iyi edersin. Gidip de ne yapacaksin? Geçen gün Beyoglu'na gittim. Cuma idi. saglikla gitmeseydim! Ah. O zamane kizlarinin hâli ah... Bir yapmadiklari kalmiyor... Sakin, sakin gitme kizim. Adin çikar. Orada gezenler gibi rezil rüsvay olursun...Oraya gitmedigin gibi gidenlerle de görüsme. Nâdân ile konusmaktan ehl-i irfan ile tas tasimak yegdir! Istedikleri rezaletleri isliyorlar. Bu ettiginiz nedir denecek olursa, alafrangadir diyorlar ki ben o gün sürüsüyle Frenk kadinlari gördüm. Hepsi edebli edebli, uslu uslu geziyorlar. Yüzleri açik ama alinlari da açik. Hepsi önlerine bakarak geziyorlar... Bizimkilerin hâline bakip bakip egleniyorlar." (Içli Kiz, s. 12)
Abdülhak Hâmid, sâir tarafini konusturmaya basladigi eserlerinde, cümleleri uzatir. Târik yahut Endülüs Fethi, Ibn Musa yahut Zatü'l Cemal ve Finten gibi eserlerinde daha çok uzun cümlelere basvurur.
"Ne demek?... Kanada serserisi degil, yeni dünya dâhiyesi ben, semada kiyametler kopup da aylarca yagan sâikalar altinda, yillarca yanan ormanlar arasinda yetisen ben, denizde zelzele olup da hiremler yüksekligince sâha kalkan dalgalarin meâbid kubbelerine, cibâl-i mürtefia tepelerine yikildigini gören ben, arzin gök gürültüsünden mehîb esvât ile kabararak köylerin, kasabalarin, mesâcir ve makabirin ahâli ve sekene-i mevcudiyesiyle beraber vehleten havaya firladigini görüp de yerinden kimildanmayan ben, Allah'in en kuvvetli mahlukuna huzurunda secdeler ettiren ben... Âh!... Su hâlime bakiniz da aciyiniz bana, madam, aciyiniz! ..." (Finten, 348-349)
"Fakat bir millette... Bir millette ne yok!...Sevap için minberde umuma hitap eder görgülü ihtiyarlar, muharebât ve edebiyat üzerine seyf ü kalem kullanir yigit gençler, medrese köselerinde elinden kitap düsmez çaliskan çocuklar, siyasiyât ve riyâziyata istilâ etmis vüzera, ulemâ, hikemiyât ve kesfiyât âlemlerinde teferrüd göstermis hükemâ, ukalâ, ezkiyâ, sâkirdânini kendi mertebe-i kemâline îsâl etmedikçe milletin saadet ve terakkisi hâsil olamayacagini yakînen bilmis binlerce üstâd, ittihad ile tevhîd sâyesinde insaniyeti bir noktada cem' etmege hazirlanmis yüz binlerce mücahid, Allah vergisi olan kardeslige fâik surette birbirine muhabbet etmis bir takim vefâdar ve sadik muhibler, müdâvâtinda fedâ-yi can edercesine bezl-i vücûd eylemis bir çok munsif ve hâzik etibbâ, senin sevdiginden güzel birkaç yüz bin güzel var." (Târik yahut Endülüs Fethi, s. 111)
Abdülhak Hâmid, kahramanlarini ilk üç eserinde sosyal statüleri ve karakterlerine göre konusturmaya çalisir. Hatta Sabr u Sebat'taki kahvehane sahnesinde ve falci kadinin bulundugu sahnede dil tamamen halkin diline, sokagin diline döner. Yine yasli Münim Efendi yasinin gerektigi gibi konusur ve seçtigi cümleler tamlamalarla doludur. Sonraki eserlerinde bütün sahislar Abdülhak Hâmid'in belagâtli üslubu ile konusacaktir.
Abdülhak Hâmid'in cümlelerinde yerini bulmamis pek çok tabir ve kelime ile karsilasiriz.
"Kahkaha ederler." (Târik yahut Endülüs Fethi)
"Kahkaha ederek" (Duhter-i Hindû)
"Bu izdivaci senin aklin almiyor mu meger" (Turhan)
"Gurur mu getirdim." (Târik yahut Endülüs Fethi)
"Hani kader sana eser etmeyecekti."(Târik yahut Endülüs Fethi)
"Ceza etmek" (Târik yahut Endülüs Fethi)
"Seni artik edemez zabt o inayet ile o" (Turhan)
"Takibine kus gerek kanatli" (Esber)
"Sana bir hâl geldi" (Duhter-i Hindû)
"Bu kiz bana merak oluyor" (Duhter-i Hindû)
Abdülhak Hâmid'in ilk üç eserinden sonra degismeye baslayan cümle yapisi yukaridaki örneklerde de görülecegi üzere, tercüme cümlesine benzer bozuk cümlelerle dolar.
Abdülhak Hâmid, eski insamizdaki gibi secili cümleler kurmayi da sever.
"Adalina Merkado - (Yalniz) Musalaha mi? Evet. Memleket tebdil-i vaziyet, millet tebdil-i tâbiiyet, tebdil-i hâkimiyet ettikten, her taraf siyahlara gark edildikten sonra musalaha! " ( Ibn Musa yahut Zatü'l Cemal, s. 191)
Servet-i Fünûn sairlerinin siirde uygulamaya çalistiklari anjambmanin ilk ve basarili örnegi Abdülhak Hâmid tarafindan verilir. Nazmi nesre yaklastirma gayreti kendisini en çok Liberte'de gösterir.
"Enstrüman - (...)
Kendi kendine, her seyden bî-haber
Insan muhabbet dedigimiz derdi,
Pek çok güzel seyretmekle beraber,
Istimâ', etmese güç hissederdi.
Hatta insan sevdigi bir adami
Bazen sevdim zannetmekle de sever;
O kadar feryad eder ki hemdemi
Itimad etmemek nâ-mutasavver." (Nu. 14, s. 434-435)
"Liberal - (...)
Müsûlden maksad ogluma nisanli
Liberte'nin verilmesini niyaz.
Metbûum gibi bir namuslu, sanli
Melikin verdigi va'd-i imtiyaz
Rehin-i incâz olmak bî-istibâh
Ise de, sayet hulf-i va'd iktiza
Ettigi halde, is müntic-i tebâh
Olacak; size düsen hüsn-i riza
Metbûumu hulf-i va'de sevkeden
Nüdemânizdan maada bir âdem
Göremezsiniz ki tebeanizdan
Olsun da Liberte'nin bir an akdem
Nasyon'a itâsini talebkâr,
Tezvîcine haris olmasin!... Âlem
Bu matlabda. Herkeste hep bu efkâr.
(...)" (Nu. 31, s. 1075)
Abdülhak Hâmid'in cümle yapisi ilk üç eserinden sonra uzun, tamlamali ve pek çok gramer hatasi barindiran bir cümle yapisina bürünür.
2. ÜSLÛP
Türk siirinde eski anlayisin yikilmasinda önemli bir görev icra etmis Abdülhak Hâmid, sayilari yirmi besi bulan (yarim kalan ve basilmayan Kanuni'nin Vicdan Azabi isimli eserini de eklersek) tiyatrolarinda orijinal sahsiyetinin bütün özelliklerini sergilemistir. Hâmidvâri diye bilecegimiz bir tiyatro anlayisi çerçevesinde türün hemen hemen bütün unsurlari ihmal edilerek bir tiyatro eseri külliyati olusturulmustur. Yirmi dört eserini bir eser gibi düsünerek ele aldigimizda Abdülhak Hâmid'in üslûbu ile ilgili su genel hükümleri çikarabiliriz:
1. Büyük ölçüde Türkçe, Arapça ve Farsçanin sözlügünden alinma kelimelerle olusturulmus bir kelime servetine sahiptir.
2. Muayyen bir dil anlayisi ve zevkinden mahrum olarak tamamen ferdi bir dil kullanimi tercih edilmistir. Bu ferdî dile yeni türetilen kelimeler, arkaik kelimelerin kullanimi ve kafiye ve vezin zorlamasiyla degistirilmis kelimeler de dahildir.
3. Sade, kisa ve anlasilir bir cümle yapisi ile basladigi tiyatro yazarligina külfetli, uzun ve agir cümleler ile devam etmistir. Ikili, üçlü hatta dörtlü tamlamalarla agirlastirilmis, gramatikal bakimdan kusurlari olan bu cümleler sanat gösterme kaygisi ile hem sahne dilinden hem de konusma dilinden uzaklasmistir. Abdülhak Hâmid, bütün eserlerinde sanatkârane üslubunu devam ettirir. Sâirliginin bunda önemli katkisi olmustur.
4. Tahkiye, mektup, leitmotiv ve iç monolog gibi anlatim teknikleri ile tiyatro üslûbundan çok hikâye-roman üslûbuna yaklasmistir. Kimi eserlerinin basinda "tiyatro tarzinda yazilmis hikâyedir" ifadesine yer vermesi de bu düsünceyi destekler. Ibn Musa yahut Zatü'l Cemal ve Finten'in vakasi, olay örgüsü tiyatro eserinden çok bir macera romanini andirir.
5. Akis, tekrir, tezat, istikak, seci gibi sanatlarla siirlerinde yikmaya çalistigi Divan siiri gelenegini tiyatro eserlerine tasimaya çalistigi görülür.
6. Ele aldigi her konuyu kendi mizaci ve hayat tarzinin renklerine boyamis; ferdî ve orijinal bir üslûp ortaya koymustur. Romantik tiyatro anlayisinin etkisi ve özel hayatindan eserlerine tasidigi kimi unsurlarla Abdülhak Hâmid, bilinmeyene, farkli olana, tarihe merak salmis ve eserlerini bu çerçevede yazmistir. Bizzat kendisinin "bir tek üslûbum degil üslûplarim vardir" demesi ondaki degisken mizacin bir yansimasidir. Bu degisken mizaç eserlerini tamamen bitirmesini de engeller. Zira yayimlanmis ve iki kapak arasinda okuyucuya sunulmus eserlerinde, sayfa altlarinda dipnotlarla "bu misra söyle de söylenebilirdi" tarzinda teklifler vardir. Bu Abdülhak Hâmid'in eserlerini kitap halinde yayimlanmis olsa da kafasinda bitirmedigini gösterir. Yazilisi ve yayimlanisi arasinda uzun bir zaman dilimi olan eserleri sürekli tadillere ugrar.
7. Abdülhak Hâmid, bütün eserlerinde savas karsiti durusu, zalim ve güçlü olana karsi mazlumun ve güçsüzün yaninda yer almasi, mesrutî bir yönetim sistemi hayali ve teklifi ile devrinin pek çok yazarindan ayrilir. Kahramanlarini yaratirken hep bu düsünceleri ve tavirlari ekseninde hareket eder.
Abdülhak Hâmid, siir ve tiyatro gibi degisik türlerde verdigi eserlerinde orijinal mizacinin bütün özelliklerini sergiler. O hiçbir zaman kural ve kaidelerin sinirlayici hatlari içerisinde kalmamistir. Farkli olanin pesinde kosarak her eserinde yeni bir seyler denemeye çalisir. Dolayisiyla eser verdigi edebî tür, onun coskun ilhami ve kural tanimaz mizaci karsisinda sinirlarini muhafaza edemez.
Abdülhak Hâmid'in muayyen bir dil ve sanat anlayisi yoktur. O eserden esere gelismenin degil degismenin kaygisindadir. Bu onun üslûbunun en temel özelligidir. Kelime serveti eserden esere farklilik gösterir. Kelime tercihini sekillendiren bir dil anlayisi olmadigi için bir merhaleden de bahsedemeyiz. Sade bir dil ile yazdigi eserinin hemen arkasindan çok agir dille bir baska eser yazar. Hatta denilebilir ki, pek çok yazar agir dil kullanimindan sade bir dil kullanimina dogru dogrusal bir hat üzerinde bir süreç yasarken Abdülhak Hâmid, bu süreci inisli çikisli, zikzakli bir sekilde yasar. 1875 yilinda yayimlanan Sabr u Sebat'in dili 1913 yilinda yayimlanan Ilhan'in dilinden sadedir. 1911 yilinda baslayan Yeni Lisan hareketi düsünülürse Abdülhak Hâmid'in bu dönemde daha anlasilir ve sade bir dille eser vermesi gerekirken ilk eserlerinden daha agir bir dille eserler verdigi görülür. Bu Abdülhak Hâmid'in bir baska yönünü de ortaya çikarir. Abdülhak Hâmid, yazar ve sâirlerin halk anlasin diye eserler vermedigini, vermemesi gerektigini ileri sürer. Bu tepeden bakan tavir, onun eserlerindeki dil kullanimina da etki etmistir. Sahne dilini dikkate almayan yazar, halkin okuyabilecegi ve anlayabilecegi bir dili de böylelikle göz ardi eder. Bu tabii olarak keyfî bir dil kullanimini getirecektir. Abdülhak Hâmid'in üslûbundaki dil kullanimini bu keyfîlik sekillendirir.
Klasik edebiyatimizin benzetmeleri, sanatlari, söyleyisi Abdülhak Hâmid'in eserlerinde devam eder. Abdülhak Hâmid, ayni klasik nâsirlerimiz gibi sanat göstermek adina eserlerinde belagâtli, süslü bir üslûbu tercih eder. Bu üslûp çok zaman yapay olmak tehlikesi ile karsi karsiya kalir. Tamlamalarla kurulan uzun cümleler metnin özünü yitirmesine muglak ve suni olmasina yol açar. Bu yapiya yazarin, nükte pesinde kosmasi ve kelime oyunlarina basvurmasi da eklenince metinler "oyun" halini alir.
Eserlerinde ele aldigi konular Abdülhak Hâmid'in mizacinin tornasindan geçer. Tarihten aldigi konulari kendine göre yorumlar, sahislari tarihî sahsiyetlerinden farkli sekillerde sekillendirir. Artik bütün kahramanlar ve olaylar Abdülhak Hâmid'in zengin muhayyilesinin renkleri ile boyanir.
Abdülhak Hâmid, pek çok eserinde söylemek istediklerini dogrudan degil de alegorizmin perdesi arkasindan söylemeye çalistigi için, eserleri kapali, anlasilmaz ya da anlamlandirilamaz olarak nitelendirilebilir. Bir yerde bu hüküm dogrudur da. Fakat Abdülhak Hâmid, hiçbir eserini yazmis olmak için yazmaz. Zihninde sekillendirdigi hatta fikri sabit haline getirdigi kimi düsünce, konu, tema ve sahislari tiyatro formu içerisinde vermeye çalisir. Bu, onun hayata bakisini sekillendiren üslûbunun dogal bir yansimasidir.
Abdülhak Hâmid, siirlerinde oldugu gibi tiyatro eserlerinde de ferdî, orijinal bir üslûba sahiptir. Tiyatro eserlerini de bu orijinal üslûbu çerçevesinde kaleme almistir.
* Bu metin 19-22 Aralik 2012 tarihleri arasinda Denizli'de yapilan "5.Uluslararasi Dünya Dili Türkçe Sempozyumu"nda sunulan bildirinin genisletilmis halidir.
1 Abdülhak Hâmid , Yabanci Dostlar'in birinci cildinin önsözünde, eserinde sadece yirmi üç tane kelimenin Türkçe olmadigini onlarin da Türkçelesmis olduguna dikkat çekerek eserini "safî Türkçe" ile yazdigini söyler:
"Kârilerin dikkat buyurmus olacaklari vechile bu muhavere -i manzumenin bazi aksamini Türkçe olarak tanzim ettim. Zannederim ki ikinci manzarin mebâdisine kadar o tarz-i insâ devam eder. Asillari Farisî veya Arabî olup da kesret-i istimal ile Türkçelesmis olan kelimeler bu kisimlarda ma'duddur. Onlar da satir baslarinda isaret ettigim vechile kirk küsur sahife yazida 'yirmi üç' lügatten ibarettir. Yani üç yüze karîb ebyât içinde ancak yirmi üç Türkçelesmis Farisî ve Arabî kelimât vardir. Eserin aksam -i bakiyyesi mahlut oldu. Sâfi Türkçe ile gayr-i sâfi Türkçenin mukayesesiyle hangisinin hâiz -i tercih olacagini üdebâmiz takdir ve tayin edeceklerinden bunu onlarin himmetlerinden bekler ve kendi reyimi kendime birakmak isterim." (Tarhan, 1924a, 3)
KAYNAKLAR
Akinci, G. (1954). Abdülhak Hâmit Tarhan, Hayati, Eserleri ve Sanati. Ankara: Ankara Ünv. DTCF.
Aktas, S. (2002). Edebiyatta Üslûp ve Problemleri. Ankara: Akçag.
Bezircioglu, A. (1950). Abdülhak Hamid'in Târik yahut Endülüs Fethi Piyesi (Basilmamis Mezuniyet Tezi). Istanbul Ünv. Edebiyat Fak. Türkoloji Bölümü, Istanbul.
Çetisli, I. (1999). Memduh Sevket Esendal, Insan ve Eser. Isparta: Kardelen.
Sakaoglu, S. (1984). Abdülhak Hâmid'in Sabr u Sebat Adli Eserinde Atasözleri ve Deyimler. Mehmet Kaplan'a Armagan içinde, Istanbul: Dergâh.
Tanpinar, A. H. (1988). 19 uncu Asir Türk Edebiyati Tarihi (7. Baski). Istanbul: Çaglayan.
Tarhan, A.H. (1291/1875). Içli Kiz. Istanbul: Basiret Matbaasi.
Tarhan, A.H. (1292/1876). Duhter-i Hindû. Istanbul: Tasvir-i Efkâr Matbaasi
Tarhan, A.H.(1324). Zeynep. Dersaadet: Ikdam Matbaasi.
Tarhan, A.H. (1326/1910). Macera-yi Ask. Dersaadet. Tarhan, A.H. (1329). Liberte. (1) Türk Yurdu, Nu. 13, 1329, s. 390-394, (2) Nu. 14, 1329, s. 433- 436, (3) Nu. 15, 1329, s. 472-475, (4) Nu. 16, 1329, s. 516-518, (5) Nu. 17, 1329, s. 545- 547, (6) Nu. 18, 1329, s. 557-579, (7) Nu. 19, 1329, s. 609-610, (8) Nu. 20, 1329, s. 689- 690, (9) Nu. 21, 1329, s. 737-739, (10) Nu. 22, 1329, s. 785-788, (11) Nu. 23, 1329, s. 817-820, (12) Nu. 24, 1329, s. 849-852, (13) Nu. 25, 1329, s. 881-885, (14) Nu. 26, 1329, s. 913-916, (15) Nu. 27, 1329, s. 956-960, (16) Nu. 28, 1329, s. 977-980, (17) Nu. 29, 1329, s. 1009-1012, (18) Nu. 30, 1329, s. 1041-1045, (19) Nu. 31, 1329, s. 1073- 1077, (20) Nu. 32, 1329, s. 1105-1111, (21) Nu. 33, 1329, s. 1137-1142.
Tarhan, A. H. (1332). Turhan. Istanbul: Genç Osmanli Matbaa ve Kütüphanesi.
Tarhan, A. H. (1335/1917b). Ibn Musa yahut Zatü'l Cemal. Istanbul: Matbaa-i Âmire.
Tarhan, A.H. (1335/1917a). Târik yahut Endülüs Fethi. Istanbul: Matbaa-i Âmire.
Tarhan, A.H. (1341/1922). Esber, Matba-i Âmire, Istanbul, 167s
Tarhan, A. H. (1924a). Yabanci Dostlar-I. Istanbul: Yeni Matbaa.
Tarhan, A. H. (1924b). Yabanci Dostlar-II. Istanbul: Orhaniye Matbaasi.
Tarhan, A. H. (1927). Finten. Istanbul: Necm-i Istikbal Matbaasi.
Tarhan, A.H. (1928a). Eserlerimi Nasil Yazdim? Resimli Ay. Nu. 53-5, Temmuz, s. 17-18.
Tarhan, A.H. (1928b). Eserlerimi Nasil Yazdim? Resimli Ay. Nu. 54-6, Agustos, s. 15-17.
Tarhan, A.H. (1928c). Eserlerimi Nasil Yazdim? Resimli Ay. Nu. 55-7, Eylül, s. 4-5, 40.
Tarhan, A.H. (1928d). Eserlerimi Nasil Yazdim? Resimli Ay. Nu. 56-8, Tesrin-i Evvel, s. 21-22
Tarhan, A. H. (1994). Abdülhak Hâmid'in Hatiralari. (Haz: Inci Enginün) Istanbul: Dergâh.
Tarhan, A.H. (b.t. yok). Nesteren.
Tarhan, A.H. (b.t. yok). Sabr u Sebat. Istanbul: Mekteb-i Sanayi Matbaasi.
Tarhan, A.H. (b.t. yok). Tezer yahut Melik Abdurrahmanü's Sâlis. Istanbul.
You have requested "on-the-fly" machine translation of selected content from our databases. This functionality is provided solely for your convenience and is in no way intended to replace human translation. Show full disclaimer
Neither ProQuest nor its licensors make any representations or warranties with respect to the translations. The translations are automatically generated "AS IS" and "AS AVAILABLE" and are not retained in our systems. PROQUEST AND ITS LICENSORS SPECIFICALLY DISCLAIM ANY AND ALL EXPRESS OR IMPLIED WARRANTIES, INCLUDING WITHOUT LIMITATION, ANY WARRANTIES FOR AVAILABILITY, ACCURACY, TIMELINESS, COMPLETENESS, NON-INFRINGMENT, MERCHANTABILITY OR FITNESS FOR A PARTICULAR PURPOSE. Your use of the translations is subject to all use restrictions contained in your Electronic Products License Agreement and by using the translation functionality you agree to forgo any and all claims against ProQuest or its licensors for your use of the translation functionality and any output derived there from. Hide full disclaimer
Copyright Bartin University, Faculty of Education Summer 2013
Abstract
One of the most original figures of the Turkish literature, Abdülhak Hâmid Tarhan is known by his poesy and is remembered as "Sair-i Azam" (The Great Poet). He played.He played an important role in overthrowing the old traditional poetry. Although he is known by his poesy, twenty-five of his fourty works are playwrites. Abdülhak Hâmid, continued his attitude of trying the new and the different genre of his theatre works. He wrote different works not onlye in terms of form but also the content. Abdülhak Hâmid who lived long enough to see several generations, tried new forms and different techniques in his long life, but he didn't change his language attitude in spite of the changing laguage understanding from genaration to generation. Abdulhak Hâmid, was in a noncompliant attitude tward language and style like in other subjects. His expression "I do not have the style, there are styles" shoul be interpreted in this context. In this respect, in addition to his poesy style, as a playwriter Abdülhak Hâmid's attitude tward language and style in his plays will be dealt with in this paper. [PUBLICATION ABSTRACT]
You have requested "on-the-fly" machine translation of selected content from our databases. This functionality is provided solely for your convenience and is in no way intended to replace human translation. Show full disclaimer
Neither ProQuest nor its licensors make any representations or warranties with respect to the translations. The translations are automatically generated "AS IS" and "AS AVAILABLE" and are not retained in our systems. PROQUEST AND ITS LICENSORS SPECIFICALLY DISCLAIM ANY AND ALL EXPRESS OR IMPLIED WARRANTIES, INCLUDING WITHOUT LIMITATION, ANY WARRANTIES FOR AVAILABILITY, ACCURACY, TIMELINESS, COMPLETENESS, NON-INFRINGMENT, MERCHANTABILITY OR FITNESS FOR A PARTICULAR PURPOSE. Your use of the translations is subject to all use restrictions contained in your Electronic Products License Agreement and by using the translation functionality you agree to forgo any and all claims against ProQuest or its licensors for your use of the translation functionality and any output derived there from. Hide full disclaimer