Özet
Türk kültürünün kendi yapisi içerisinde gelistirdigi zaviyeler, erken dönemden itibaren devletin iskân politikasinin basariya ulasmasinda ve iç güvenligin saglanmasinda önemli rol oynamistir. Bu çalismada âyende ve revendeye/gelip geçen yolcuya hizmet vermesi için Ankara yakinindaki Elmadag yamacinda kurulmus olan Yakub Abdal Zaviyesi'nde yasanan idarî ve iktisadî kaynakli problemler ele alinacaktir. Kurumdaki idarî problemler toplumun bir yansimasi olarak dönemlere göre farklilik göstermistir. Osmanli Devleti'nde kötülesen iktisadî kosullar, vakiflarda çalisan kisileri de derinden etkilemistir. Nitekim vakif yönetiminde ortaya çikan yolsuzluklar ve usulsüzlükler, bozulan düzene isaret etmektedir. Bozulan bu düzene bagli olarak, Yakub Abdal Vakfi'nda tevliyet ve mesihat görevlerinde sik sik el degistirmeler yasanmistir. Bu çalisma, sicil ve arsiv kaynaklarina bagli kalarak Yakub Abdal Zaviyesi'nin tarihini derinlemesine ele alacaktir. Zaviyenin kurulusundan itibaren XIX. yüzyila kadar geçen süre içerisinde burada ortaya çikan idarî ve iktisadî kökenli sorunlarin, müessesenin idarî yapisini yeniden sekillendirdigi görülecektir.
Anahtar kelimeler: Osmanli, Ankara, Zaviye, Yakub Abdal, Bektasî, Bayramî, Kâdirî, Mevlevî
Abstract
she zaviyes shat arose from charecteristics of she Turkish culture, played important roles in succession of she Ottoman State's settlement policy and in securing domestic safety. In shis article, it is analyzed shat economic and religious conflicts of she administration of she zaviye of Yakub Abdal shat founded at she side of Elmadag to do a safety service for passengers. she administrative problems at she institution changed according periods as a reflection of she society. she economical conditions shat got worse in she Ottoman State, effected people working in waqfs deeply. Corruptions and irregularities in she administration of waqfs point out shat situation. In shis context, tasks of tevliyet and mesihat in she Yakub Abdal Waqf frequently changed hands. Based on she archival sources, shis article examines she history of she zaviye of Yakub Abdal in details. In shis article shat focuses on she zaviye, it is discussed shat big administrative and economical conflicts appearing on she institution from its foundation to she 19sh century.
Key words: she Ottoman State, Ankara, Zaviye (dervish lodge), Yakub Abdal, Bektasî, Bayramî, Kadirî, Mevlevî.
Giris
Zaviye, içerisinde belirli bir tasavvufî görüsü paylasan ve seyh adi verilen dinî bir otoritenin baskanligi altinda tasavvufî inanç uygulamalarinin yerine getirildigi mekândir. Bu mekâni kullanan dervisler ise zaman içerisinde kendi tasavvufî görüslerini yaymak suretiyle yeni müritler kazanmislardir. Dervisler Anadolu'nun Türk yurdu olmasindan itibaren bir yandan Rumlar tarafindan terk edilmis sahalardaki kilise veya manastirlarda, diger yandan yol güzergâhlarinda, nehir veya göl kenarlarinda, köprü ve geçit gibi stratejik noktalarda yeni zaviyeler insa etmislerdir1. Bir kisim tekke ve zaviyelerin eskiden yapilmis binalarda hizmet vermeye baslamasi, yeni kurulan tekkelere göre daha siki bir sistem olusturmasina imkan vermis olmalidir. Ancak ister eski yapilari zaviyeye çevirerek kullanan sufî çevreler olsun, isterse yeni tesis edilmis binalarda oturan sufî çevreler olsun, her ikisi de bulunduklari bölgelerde Osmanli idarî düzenine yardimci olmuslardir. Kurulus yapisi itibariyle birbirinden farkli sekillerde olusturulmus olsalar da tekke ve zaviyelerin bir takim muafiyetler ve haklar elde ederek devlet adina bulunduklari mekânlarda hizmet verdikleri anlasilmaktadir2. Anadolu'nun sosyal tarihinde bazi olaylar tekke ve zaviyeler üzerinde kalici izler birakmistir. Tarihî süreçte yasanan Mogol saldirilari, önüne kattigi binlerce kisinin Önasya'ya dogru gelmesine neden olmustur. Bu durum sonucunda gelen gruplarin bir kismi geldikleri çevrelere uygun sahalara yerleserek buralarda gerek kendi bölgelerinden getirdikleri ve gerekse yeni yerlestikleri sahalara ait kültürel hususlarla tekke ve zaviyelerin yapimina agirlik vermislerdir3. Nitekim Anadolu'da kurulan zaviyelerin bir kismi Kübrevîlik, Melâmîlik ve Sühreverdîlik ile yüksek zümreye hitap ederken, Kalenderîlik, Vefâîlik, Yesevîlik ve Haydarîlik basta olmak üzere bir kismi da sehirli tarikatlardan uzakta, konargöçer unsurlarin fazla oldugu bölgelerde faaliyetlerini sürdürmüslerdir4.
Anadolu'da erken dönemden itibaren kurulmaya baslayan zaviyelerin sayisi, Osmanli devrinde daha da artmistir. Arsiv kaynaklarina göre, Osmanli Devleti'nin sosyal bünyesini gelistiren zaviyeler, bir yandan devlet destegine ihtiyaç duyarken, diger yandan da kendi seyh ve dervisleri5 ile iç güvenligin saglanmasinda devlete yardimci olmuslardir. Bu amaçla zaviyelerin yollarda seyahat eden yorgun ve bitkin düsmüs yolculara hizmet ettigi de tarihî bir gerçektir6. Osmanli devrinde zaviyeler nerede kurulmus olursa olsun, yolda kalmis kisilere bakmayi, onlara sofra açmayi sorumluluk addetmislerdir7. Çünkü ifade edilen bu hususlarda seyhlerin esas amaci, gönül kazanmak oldugu için zaviyeler, aslî vazifelerini sorunsuz bir sekilde sürdürmeye çalismislardir8. Yolcularin güvenligini saglama ve onlara yedirip içirme görevlerinin zaviyeler tarafindan üstlenilmis olmasi, bu kurumlarin faaliyetlerini arttirmistir9. Böylece zaviyeler, bir yandan gelip geçen misafir ve yolculara hizmet ederken, diger yandan da manevî hayatlarini gelistirmek isteyen yani ilahi mazhariyetlere ulasmak isteyen dervislere ev sahipligi yapmislardir10.
Bu çalismada konunun kapsami, XVI - XIX. yüzyillar arasidir. Adi geçen genis zaman dilimi içerisinde ser'iyye sicilleri ve arsiv belgelerinin destegi ile Yakub Abdal Zaviyesi'nin tarihi, genis bir boyutta ele alinacaktir. Sosyal yapinin önemli kurumlarindan olan zaviyelerin tarihî süreçte sorunsuz, dingin bir hayat sürdüklerini söylemek mümkün degildir. Zaviyeler, içinde bulunulan zamanin ve mekânin sartlarina göre çalkantili dönemlerden geçmislerdir. Nihayetinde Yakub Abdal Zaviyesi Vakfida gelir ve giderleri ile basli basina bir tesekkül oldugu için, zaman içerisinde idarî ve malî sorunlar yasamistir.
Bir Irsadî Vakfin Kurulusu, Amaçlari ve Ekonomik Statüsü
Türk toplumunda padisahlar tarafindan saglanan muâfiyetlerle desteklenen tekke ve zaviyeler, bulunduklari mekânlarda bir nev'i devlet adina hizmet vermeyi kabul etmis sayiliyorlardi. Osmanli Devleti erken dönemlerden itibaren vakif kurmak isteyen seyh ve dervislere destek vererek, mirî araziler üzerinde bir takim toprak tasarruflari saglamistir11. Yakub Abdal Zaviyesi kurulus sekli itibariyle özel mülkiyetten ziyade, devletin tasarrufunda bulunan araziler üzerinde kurulmustur. Osmanli toprak sisteminde mülkiyet bakimindan irsadî12 veya diger adiyla gayr-i sahih vakif olarak ifade edilen bu tür kurumlar, toplumun ihtiyaçlarini karsiladiklari için devlet arazileri üzerinde tasarruf iznini alabiliyorlardi13.
Vakif kurmanin normal yolu olmayan irsadî vakif uygulamasi, Osmanli padisahlari tarafindan yayginlastirilmistir. Ancak zamanla yasanan sikintilar sirasinda hemen bu vakiflarin toprak tasarruf biçimleri sorgulanmaya baslamistir. Osmanli padisahlari ülke içerisinde mirî arazi gelirlerinin azalmaya baslamasiyla, zaviyelere saglanan imtiyazlari kaldirmislardir. Bu durumda Osmanli padisahlari irsadî vakif uygulamasini, XIX. yüzyilda tamamen kaldirmislardir14. Sonuçta gayr-i sahih veya irsadî vakif olarak isletilen isletmelerin sahip olduklari arazilerin mülkiyeti XIX. yüzyilin ortalarindan itibaren mirî araziye çevrilerek Maliye Nezareti'ne devredilmistir15.
Bugün Yakub Abdal Zaviyesi'nin bulundugu yer, yine ayni isim ile taninmaktadir. Mahalle, Ankara ilinin Çankaya ilçesine bagli ve yaklasik sekiz bin nüfuslu yerlesim yeridir. Her ne kadar Yakub Abdal'in ismi hala yasiyor olsa da yerlesim yerine adini veren bu kisinin kim oldugu hakkinda tarihî kayitlarda net bilgi yoktur. Elimizdeki sicil kayitlarinin giris cümlelerinde sik sik onun, seyh oldugundan ve Ankara'da medfûn oldugundan bahsedilmektedir16. Bu kisa bilginin disinda onun gerçek kimligi hakkinda sicillerde fazlaca bilgi yoktur. Yakub Abdal'in hayati hakkinda yeterli bilgi bulunmamasina ragmen, onun kurdugu zaviyesinin idarî düzeni hakkinda ser'iyye sicillerinde hayli bilgi vardir.
Halk arasinda Yakub Abdal'in yaptirdigi türbe olarak bilinen yapi hala ayaktadir. Türbenin girisindeki kitabede; "bu bina sultân'ü-l evtâd Abdal Yakub tarafindan oglu Dervis Sinan için H.1077/1666 yilinin Muharrem ayinda yaptirilmistir" yazmaktadir. Yakub Abdal için kitabede sultân'ü-l evtâd/sultanlarin güvendigi kisi ünvâninin kullanilmis olmasi onun, saygin bir kisi olduguna isarettir. Türbe içerisinde ise Yakub Abdal'in oglu oldugu ifade edilen Dervis Sinan'in mezari vardir. Türbenin hemen bitisiginde ise mahalle camisi bulunmaktadir17.
Yapilan tüm arastirmalara ragmen, Yakub Abdal Zaviyesi'nin vakfiyesini tespit etmek mümkün olmamistir. Zaviyeye ait vakfiyenin olmamasi, Osmanli devrindeki sicillere de yansimistir. H.1115/1703 tarihli bir kayitta, "Yakub Abdal Vakfi'nin vakfiyesi mevcud olmamagla ber vech-i muharrer kime mesrût oldugu ma'lûm degildir" denilmektedir18. Her ne kadar vakfiyesi olmasa da sicil kayitlarindan hareketle vakifla ilgili bir kisim sorulara cevap bulunabilmektedir. Örnegin, vakfin hangi amaçla kuruldugu, gelirlerinin nereye harcandigi ve yönetim seklinin nasil saglandigi sicillere göre cevaplanabilmektedir.
Yakub Abdal Zaviyesi'nin XVI. yüzyildaki yöneticileri ve gelirleri hakkinda evkaf ve muhasebe defterinde kayitlar mevcuttur. Bölgenin en erken tarihli vakif kaydi olan Ankara Evkaf Defteri'nde Yakub Abdal Vakfizaviyedârliginin Hüseyin Dede'nin ölümünden sonra oglu Kemal Dede'ye verildigi kaydedilmektedir19. Ayni sekilde, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlügü'ne bagli Kuyud-i Kadîme Arsivi'nde bulunan H. 979/1571 tarihli Ankara Evkaf Defteri'nde de benzer bilgiler mevcuttur. 558 numarali bu deftere göre, padisah berati ile Hüseyin Dede'nin vakfa tasarruf ettigi, onun ölümünden sonra ise oglu Gül Baba/ Dede'nin20 burada yönetici olarak atandigi ifade edilmektedir21. Farkli kaynaklardan hareketle vakfin yönetiminin Hüseyin Dede'nin soyundan gelen Kemal Dede'ye sonra da Gül Dede'ye verildigi anlasilmaktadir22.
63/749 numarali Ankara Ser'iyye sicilinde bir ara zaviye yönetiminin Bektasî kökeninden gelen seyhlerde oldugu ifade edilmektedir23. Konuyu arastirirken sadece tahrir ve evkaf kayitlari üzerinden hareket edilmis olsaydi belki de Yakub Abdal Zaviyesi'nin hangi tasavvufî gruba ait oldugunu tespit etmek mümkün olamayacakti. Çünkü tahrir ve evkaf defterlerinde tekke ve zaviyelerin genel olarak hangi tarikata mensup dervislerin elinde oldugundan bahsedilmemektedir24.
Yakub Abdal Zaviyesi'nde Mesihat Sorunu
Çalismanin bu kisminda öncelikli olarak vakfin kurulus amacini ve gelirlerini tespit etmek gerekmektedir. Daha sonra ise zaviyede kimlerin mesihatlik/ seyhlik yaptigini ortaya konacaktir. Zaman içerisinde vakifta zaviyedâr olarak görevlendirilen kisilerin neden farkli tasavvufî görüslere mensup kisiler atandigini da vurgulamak gerekmektedir. Bütün bu süreç içerisinde vakif yönetimine atamalarin nasil yapildigi sorularina da cevap aranacaktir.
Sicillere göre vakfin esas kurulus amaci, âyende ve revendeye hizmet vermektir. Nitekim vakif zaviyenin mesrûtiyeti için Seyh Mehmed'e verilen beratta, âyende vü revendeye it-âm-i taâm idüb hizmet etmesi tavsiye edilmistir25. Öte yandan vakif seyhleri ayni zamanda vâkifa karsi bazi sorumluluklari da yerine getirmek zorundadirlar. Bu anlamda vakif seyhi senede iki defa vâkifin ruhu için hatim yapmasi gerekiyordu. Bu is için zaviyedârin kendi maasindan baska vakif malindan yevmî bir akçe almaya hakki vardir26.
Yakub Abdal Zaviyesi'nin kurulus amaci gibi kaynaklardan gelirlerini de tespit etmek mümkündür. Örnegin, H.1521 tarihli evkaf defterine göre vakfin yillik geliri 600 akçe olarak kaydedilmistir27. Öte yandan M.1571 tarihli Ankara Evkâf Defteri'nde ise vakfin gelirleri, Ilpinar Köyü'ndeki 280 dönüm araziden elde edilen 1685 akçedir. Yine ayni defterde vakfin hinta, saîr, burçak, mercümek, nohud, ösr-ü bag, resm-i çift, resm-i bennak, resm-i zemin ve adet-i agnam gelirlerine sahip oldugu anlasilmaktadir28. Öte yandan M.1796 yilina ait bir baska kayitta ise vakif köyünün ösür gelirlerinin 1500 kurus oldugu ifade edilmektedir29.
Yakub Abdal Zaviyesi'nde mütevellî30 ve zaviyedarlik31 görevleri onun evlâdiyet statüsü geregi uzun süre ayni aileden gelen kisilerce yönetilmistir. M.1521 tarihli Ankara Evkaf defterinde Hüseyin Dede'nin ölümünden sonra verilen beratta oglu Kemal Dede'nin zaviyeye yönetici yapildigi ifade edilmistir. Öte yandan 1571 tarihli Ankara Evkâf Defteri'nde ise, vakfin tasarrufunun Hüseyin Dede'den Gül Dede'ye geçtigi belirtilmektedir32. Zaviyenin yönetim yapisiyla ilgili evâhir-i Receb 1028/Temmuz 1619 tarihli bir baska kayitta ise, Yakub Abdal Zaviyesi'nin tevliyeti ve mesîhatinin Seyh Musa oglu Sefer'de oldugu anlasilmaktadir. 28 Receb 1028/Temmuz 1619 tarihinde evlâdiyet üzere mesrût olan zaviyenin yönetimi için sadece Seyh Musa oglu Sefer degil, onun kardesleri Mehmed, Ebubekir ve Hatçe Ümmi binti Latife de görev almak için talepte bulunmustur33. Bu durumda adi geçen kisilerin merkeze yaptiklari basvurular incelendikten sonra, vakfin tevliyet ve mesihat görevlerinin34 Seyh Musa oglu Sefer'e verildigi anlasilmaktadir35.
Yakub Abdal Zaviyesi yönetiminde evlâdiyet statüsünün uygulanmasi nedeniyle vakif yönetiminde görev alan kadinlar da vardir. Nitekim evâhir-i Receb 1050/Kasim 1640 tarihleri arasinda yazilmis bir belgede zaviye yöneticisi olarak Kerime Hatun'dan bahsedilmektedir36. Zaviyede seyhlik görevinde bulunan kisilerin görevlerini her zaman huzur içerisinde yaptiklarini söylemek mümkün degildir37. Nitekim Kerime Hatun'un mütevellî olmasindan sonra vakif üzerinde müdahalelerini arttiran Abdülsettar'in merkezî idare tarafindan uyarildigi belgelerden anlasilmaktadir38.
Yakub Abdal Zaviyesi'nin yönetimi bir süreligine Gül Dede'nin tasarrufunda kalmistir. Gül Dede'den sonra muhtemelen zaviyeden ayrilmalar yasanmistir39. Zira sicil kayitlarinda sürekli olarak Gül Dede'ye atif vardir. Sicillerde geçmise dair yapilan atiflarda, XVI. yüzyil sonlarindan itibaren zaviye yönetiminin bu soydan devam etmesi gerektigi vurgulanmistir40. Örnegin 29 Rebiü'lâhir 1029/Nisan 1620 tarihinde vakiftan yapilan sikâyette, öteden beri Yakub Abdal Zaviyesi'nin zaviyedâri olanlarin Esrefüddin Sultan soyundan gelmis olmalari gerektigi vurgulandiktan sonra, bu silsileye göre vakif yönetiminde Seyyid Fuzûl'un bulunmasi gerektigi savunulmustur41.
Ilk dönemlerde Yakub Abdal Zaviyesi'nde seyhlik yapan kisilerin Bektasî tarikatindan olduklarina dair elimizde birkaç kayit bulunmaktadir. Örnegin, evâhir-i Cemâziye'l- âhir 1093/Haziran-Temmuz 1682 tarihleri arasinda yazilmis bir belgede vakfin yönetiminin Haci Bektas Veli evladindan olan El- Hac Zülfikar'dan kurallara aykiri olarak alindigi belirtilmektedir42. Yakub Abdal Zaviyesi'nde yasanan idarî degisikliklerle ilgili sikâyetler ve sizlanmalar sürekli hâle gelmistir43. Dolayisiyla farkli tarihlere ait belgelerden anlasilabildigi kadariyla, Ankara'da Yakub Abdal Karyesi'nde bulunan zaviyenin mütevellî ve seyhleri müessesede yasanan çesitli sikintilara bagli olarak görevden alinmislardir.
Sicil kayitlarindan takip edildiginde, muhtemelen XVII. yüzyil ortalarinda bir Bektasî seyhinin önderliginde yönetilen Yakub Abdal Zaviyesi'nde mütevellî ve seyhlik görevlerinin birkaç defa el degistirdigi anlasilmaktadir. Nitekim evâil-i Rebiü'l- âhir 1063/Mart 1652 tarihli hükümde, "öteden beri zaviyedarlik Mevlana Seyh Mehmed'e tevcih edilmis iken Abdülkâdir Geylanî"44 hülefâsindan Sadik ve Mustafa'ya zâviyedarligin verildigi ifade edilmektedir45. Böylece vakif zâviyedarligi evâil-i Rebiü'l- âhir 1063/Mart 1652 tarihinde yapilan degisiklikle Kadirîyye tarikatina46 mensup kisilere verilmis olmasi, Yakub Abdal Zaviyesi'nde Bektasî kökeninden gelen seyhligin sona erdigini ortaya koymaktadir.
Bektasî tarikatina bagli seyhlerin yönetiminde iken zamanla, Kadirîyye tarikatina mensup seyhlerin yönetimine geçen Yakub Abdal Zaviyesi'nin idaresi, bu tarikata mensup kisilerin elinde yine uzun süre kalamamistir. 18 Sa'ban 1071/Nisan 1661 tarihli belgede, Seyhülislam'in isaretiyle Haci Bayram Velî Camisi'nde dersiâm/müderrris olan Mustafa Efendi'nin mesihat ve tevliyet görevine atandigi belirtiliyordu47. Dolayisiyla Yakub Abdal Zaviyesi'nin H.1063/1652 yilinda Kâdiriyye tarikatina mensup kisilere verilmesinden 9 yil sonra yani H. 1072/1661 yilinda Bayrâmiyye tarikatindan48 müderris Mustafa Efendi'ye verildigi görülmektedir.
Öte yandan, zaviyede idarî düzenin Bektâsîyye, Kâdiriyye ve Bayrâmiyye tarikatlarina mensup farkli seyhlerle sürdürülmüs olmasina ragmen, kurumda ortaya çikan idarî sorunlar ve usûlsüzlükler, XVII. yüzyilin sonlarina kadar engellenememistir. Iste bu gelismeler neticesinde, Osmanli merkezi idaresi Yakub Abdal Zaviyesi yönetiminde yeni bir uygulamayi devreye sokmustur. Buna göre, XVII. yüzyilin sonlarindan itibaren asamali olarak zaviyenin iç düzeninde bir dönüsüm yasanmaya baslamistir. Vakfin kurulusundan XVII. yüzyil sonlarina kadar geçen sürede, Yakub Abdal Zaviyesi'nde ortaya çikan idarî problemleri çözebilmek için Osmanli merkezî idaresi farkli tarikatlara mensup seyhleri göreve getirmistir. Osmanli merkezî idaresi XVII. yüzyilin son çeyreginden itibaren vakif üzerindeki tasarrufunu daha farkli sekilde kullanmistir. Buna göre Osmanli merkezî yönetimi Yakub Abdal Zaviyesi'nde sürekli mütevellî ve seyh degistirmek yerine, vakfin idaresini dogrudan dogruya Ankara Mevlevîhânesi'ne baglamayi uygun bulmustur49.
Yakub Abdal Zaviyesi'nin, Mevlevîye tarikatina mensup seyhlerin eline geçmesi asama asama gerçeklesmistir. Evâil-i Sa'ban 1100/Mayis 1689 tarihleri arasinda zaviyede mütevellîlik görevi Abdurrahman'in tasarrufunda bulunmaktadir50. Daha sonraki kayitlarda ise zaviyenin hangi gerekçelerle ve ne sekilde Ankara Mevlevîhânesi'ne baglandigi ortaya konmustur51. Belgelerden anlasildigi üzere, zaviye ile ilgili çesitli sorunlar vardir. Bu sorunlarin basinda zaviyenin vakfiyesinin bulunamamasi gelmektedir. Kurumun tescil belgesi anlamina gelen vakfiyenin olmamasi onun, idarî yapisinin nasil sürdürülecegini, gelir kaynaklarinin ne sekilde harcanacagini belirsiz duruma getirmistir. Daha açik belirtmek gerekirse; vakfin yönetiminin kime mesrût oldugu tam olarak belli olmadigindan, Osmanli merkezî yönetimi vakif idaresine çekidüzen vermeye çalisirken çözüm olarak, müessesenin tamamen mevlevîhâneye baglanmasina karar vermistir52.
Yakub Abdal Zaviyesi'nin mevlevîhâneye baglanmasindan sonraki serüveni hakkinda arsivlerde yine çesitli kayitlar mevcuttur. Bu kayitlardan ilki, 2 Cemâziye'l- âhir 1116/Ekim 1704 tarihine aittir. Osmanli merkezî idaresi, vakifta yasanan usûlsüzlük üzerine bu kurumu, gelir ve giderleri ile mevlevîhâne vakfina aktardigini gönderdigi yeni beratla resmîlestirilmistir53. Zaviyenin mevlevihâneye baglanmasindan sonra, yani 14 Cemâziye'l-evvel 1117/Eylül 1705 tarihli baska bir kayittan vakfin yaklasik 16 yildir Mevlevî kökenli seyhler tarafindan yönetildigi vurgulanmaktadir54.
Osmanli devrinde Yakub Abdal Zaviyesi'nin sadece vakfiyesinin olamamasi degil, ayni zamanda diger belgeleri de kaybolmustur. Nitekim 2 Cemâziye'l- âhir 1116/Ekim 1704 tarihli belgede, Yakub Abdal Zaviyesi'nin Ankara Mevlevîhânesi'ne devri yapilmis olmasina ragmen, merkezî idare tarafindan tescil kayitlari bulunamamistir. Bunun üzerine Osmanli merkezî idaresi, defter-i atîkte herhangi bir kayit bulunmamasindan dolayi, 4 Rebî'ül- evvel 1256/Mayis 1840 tarihli yeni bir fermanla zaviyenin tüm haklarini mevlevîhâneye devretmistir55.
Böylece zaviyenin idarî yapisini elinde bulunduran kisilerin tasavvufî kimlikleri Bektasîlikten, Kâdirîlige, Kâdirîlikten Bayrâmîlige ve son olarak da Bayrâmîlikten Mevlevîlige kadar uzanmistir56. Ankara'da 2 Cemâziye'l- âhir 1116/Ekim 1704 tarihine kadar çesitli tarikatlara bagli seyhler tarafindan yönetilen zaviye, bu tarihten sonra mevlevî seyhlerinin kontrolünde yönetimini sürdürmüstür57. Zaviyenin idarî olarak mevlevîhâneye baglanmasi seyhlerin hem mevlevîhânenin seccâdenisîni hem de Yakub Abdal Zaviyesi'nin mütevellîsi olarak faaliyette bulunmalarina imkân vermistir58. Yapilan düzenlemeler sayesinde gerek zaviyede ve gerekse mevlevîhânede çalisan personelin maaslarinin Yakub Abdal Vakfi'nin mahsûlünden almalari gerektigi verilen beratla tescil edilmistir59. Dolayisiyla, H.1242/1826 yilinda Padisah II. Mahmud'un Yeniçeri Ocagi'ni kaldirip60 Bektasîligi yasaklamasindan çok daha önce Yakub Abdal Zaviyesi'nin mesîhat ve tevliyetlik görevleri yasanan idarî sorunlar yüzünden Mevlevî kökeninden gelen seyhlerin yönetimine geçmistir.
Ulemâ ve Ümerânin Zaviye Yönetimine Ilgisinin Artmasi
XVII. yüzyilda Osmanli ulemâ ve ümerâsi, vakif yönetimlerinde görev alabilmek için kiyasiya bir rekabet içerisine girmislerdir. Nitekim Yakub Abdal Zaviyesi'nde ortaya çikan gelismeler de bunu dogrulamaktadir. Zaviyenin mesihat ve tevliyet görevlerine gelebilmek için ilmiye sinifina mensup kisilerin istekli olduklari belgelerden anlasildigina göre, neden Yakub Abdal Zaviyesi bir tercih sebebi olmustur? Bu bölümün temel sorusu ilmiye ve yönetici sinifimensuplarinin hangi sebeplerle Yakub Abdal Zaviyesi'ne ilgi duyduklarini belirtmek gerekmektedir.
Osmanli sosyal yapisi içerisinde özellikle XVII. yüzyilda ortaya çikan gelismeleri konumuz açisindan vurgulamamiz gerekmektedir. Ifade edilen bu yüzyilda, toplumun bütününü ilgilendiren önemli iktisadî gelismeler ortaya çikmistir. Devletin iktisadî yapisini etkileyen ve nüfusun kirsaldan sehre dogru kaymasina neden olan toplumsal hareketler, iktisadî alanda enflasyon baskisinin artmasina ve buna bagli olarak da paranin alim gücünün düsmesiyle sonuçlanan önemli gelismeler dogurmustur61.
Devletin içinde bulundugu durum nedeniyle kötülesen iktisadî kosullar ister istemez müderris, seyh, nâzir ve diger zaviye çalisanlarinin ayni anda birkaç isi idare etmesine yol açmistir. Aslinda ilmiye ve ümerâ sinifinin ayni anda birkaç görevde bulunmasi, vakiflarda hizmet kalitesini düsürmüstür62. Bu konuda Seyyid Ömer'in arzuhâlinde; Medine-i Ankara'da vakî' Kazasker Medresesi ve Sudaviye Medresesi'ne mutasarrif olan Veli nâm kimesne iki medreseden mâ'ada Yakub Abdal Zaviyesi'ne dahi mutasarrif olmagla zaviye-i mezkûreyi kendüye tevcih olunub berat talep ettigini belirterek, bu konuda rahatsizligini dile getirmistir63.
Yakub Abdal Zaviyesi'nin seyhlik ve mesihatlik görevine ulemâ gibi Osmanli ümerâsi da ilgi göstermistir. Örnegin, evâhir-i Sevval 1063/Eylül 1653 tarihli belgede; vakifta mütevellî olan Abdi'nin ihaneti kesinlesince Mehmed Çavus ulufe bedeli64 karsiligi zaviyeye mutasarrif olmustur65. Ayni sekilde, Yakub Abdal yönetiminde yasal olmayan yollardan zaviyenin tevliyet ve zaviyedârlik görevini ele geçirip usûlsüz islere karisan yöneticiler ortaya çikmaya baslamistir66. Askerîlerin ulûfe bedeli olarak maasini vakiftan almak istemesi bu kisilerin Yakub Abdal Karyesi'ne yakin bir yerde oturduklarini göstermektedir. Böylece uzun yollar kat etmeden maasini almak isteyen askerîlerin, en yakinda bulunan Yakub Abdal'a yöneldikleri görülmektedir. Öte yandan Osmanli ulemâsi gibi Osmanli ümerâsi için de vakfin yönetimine sahip olmak büyük prestij meselesi haline gelmistir.
Yakub Abdal Vakfi'nda ümerâ sinifina mensup kisilerin yönetimleri sirasinda dis müdahaleler ve yolsuzluklar eksik olmamistir. Özellikle, M.1656 ve M.1657 yillarina ait kayitlarda Mevlana Mehmed Efendi'nin zâviyedarligini elinden almak isteyen kisiler, sadece Yakub Abdal Karyesi'nde oturanlar degildir. Askerî sinif mensubu bazi kisiler, bir yolunu bulup istanbul'a gitmeden Ankara'da sehir keshüdasindan aldiklari beratlarla yönetimi ele geçirdikten sonra vakif reayasi üzerinde baski kurmuslardir67. O halde zaviye yönetimine baskentten ümerâ sinifina mensup kisilerin atanmasi, sadece kisilerin çikarlariyla açiklanamaz. Bu arada su gerçegi de vurgulamak gerekir; Osmanli Devleti, Yakub Abdal Zaviyesi'nde görev almak isteyenlerin sufî kimliginden ziyade, vakfin sürekliligine odaklandigindan olsa gerek buraya yönetici olarak atadigi kisilerin hangi çevreden oldugu ile hiç ilgilenmemistir. Merkezî idare için önemli olan kurumsal süreklilik olduguna göre, Yakub Abdal Zaviyesi'nin yönetimine gelenlerin tasavvufî görüsleri devlet için sakinca olusturmamistir.
Zaviye Yönetiminde Yasanan Yolsuzluklar
XVII. yüzyil nasihatnâme yazarlari ülkedeki nüfus hareketliliginden, bunun yani sira malî ve askeri alandaki sikintilardan bahsederler68. XVII. yüzyilda görülen bu gelismelerin zamanla medrese, zaviye ve diger müesseseleri de içine alacak sekilde genisleyerek sistemi yozlastirdigi ifade edilmektedir69. Böylece, toplumun bütün kesimlerini içine alan bozulma emareleri medreselerdeki ilmiye sinifimensuplarindan tekke ve zaviyelerdeki dervislere kadar uzanmistir. Bu kurumlarin yönetiminde bulunan kisilerin müesseselerini kötü yönetmis olmalari onlarin, merkezî idare tarafindan azledilmelerine neden olmustur. Öte yandan merkezî idare tarafindan kurumlara yapilan yeni atamalar, zaviyelerde yeni seyh ile eski seyh arasindaki anlasmazliklari arttirmis bu durumda vakif yönetimlerinde sürekli bir rekabet yasanmistir70. Yakub Abdal Zaviyesi'nde tayin ve azillerin sik sik yapilmasi, seyhler arasinda yasanan kiyasiya rekabeti hizlandirmis görünmektedir.
Devletin sosyal sartlari özellikle, XVII. yüzyilin son on yilindan itibaren askerîlerin vakif malina taarruzunu da arttirmistir. Bu dönemden itibaren vakif malina zarar verenlerin hem toplumsal statüsü, hem de zarar verme sekilleri de degismistir71. Öte yandan vakif zaviyedârlarinin vakif malina göz koyanlara karsi kurumunu gerektigi sekilde koruyamadiklari da ortadadir. H.1110/1698 tarihinde yasanan olayda; Yakub Abdal Zaviyesi'nin tevliyet ve zaviyedarligi Ahmed'de iken onun görevden alinmasindan sonra Halil'in usûlsüz sekilde vakif yönetimini ele geçirdigi ifade edilmektedir. Yasanan gelismeler sadece usûlsüz el degistirme ile sinirli kalmamistir. Halil ayni zamanda Yakub Abdal Zaviyesi Vakfi'ni Haremeyn Muhasebesi'ne72 kaydettirerek bir anlamda disardan gelebilecek müdahaleleri tamamen önlemeye çalismistir.
Osmanli sosyal yapisi geregi Haremeyn Evkâfi73 içerisinde degerlendirilen vakiflarin genellikle Mekke ve Medine'ye yillik tahsisatlari vardir74. Idarî açidan Haremeyn Evkâfi'na bagli vakiflarin gelirleri sadece Haremeyn Muhasebesi tarafindan toplanabilmistir. Yakub Abdal Vakfi'nin bir anda Haremeyn Muhasebesi'ne baglanmis olmasi, sehirdeki askerî sinif mensuplarinin ve diger görevlilerin dogrudan müdahalesini de geçersiz kilmaktadir. Öte yandan vakfin, Haremeyn Evkâfi'na baglanmis olmasi, nâzirlik görevinin Dârussaâde Agaligi'na verilmesi anlamina da gelmektedir75. Her ne kadar Yakub Abdal Vakfi, Haremeyn Evkâfi'na baglanmis görünse de bu durumda sorunlar hemen son bulmamistir. Çünkü baskent Istanbul'da yapilan defter incelemelerinde H.1060/1650 tarihine ait Anadolu Muhasebesi'nde, Yakub Abdal Vakfi'nin Haremeyn kaydinin bulunmadigi anlasilmistir. Dolayisiyla Yakub Abdal Zaviyesi Vakfiyla ilgili o tarihe kadar yapilan islemleri hem geçersiz sayilarak eski statüsünün devamina karar verilmis, hem de vakif yönetimini usûlsüz sekilde ele geçiren zaviyedâr Halil'in isine son verilerek yerine Zeynelâbidîn atanmistir76
Bir baska yolsuzluk ise, evâsit-i Cemâziye'l- evvel 1117/Agustos- Eylül 1705 tarihinde olmustur. Eski zaviyedar Seyh Haci Halil'in Istanbul'a gönderdigi arzuhalde, vakfiyöneten Ahmed'in; iki seneden berü mâl-i vakfiekl ve belig ve zâyi' ve telef idüb ziyâde ile vakfa kadr eyledigün ve tarafindan ve kidvetü'l- emâsil ve'l- akrân Osman Çavus zîde kadruhûyu vekil eyledigin bildirüb mezbûrun ser' ile muhasebesini görülüb zamaninda olan mâl-i vakf zuhûra getirilüb ve vakf içün el çektirilmek babinda hükm-ü humâyun verilmisti77. Görüldügü üzere, seyhlerin, topluma hizmet götüren vakiflarin gelirlerine göz dikerek kurumu zor durumda biraktiklari çok açiktir. Vakif malinda yapilan bu tür yolsuzluklarla ilgili sikâyetleri çogaltmak mümkündür78. Aslinda vakif gelirlerinin amacindan saparak farkli sekillerde kullanilmasi, zaviyenin sürekliligine zarar vermekte ve kurumun tamamen is göremez duruma gelmesine neden olmaktadir.
Yakub Abdal Zaviyesi'nde yasanan yolsuzluklar sadece belirli bir döneme ait degildir. Vakifta yasanan yolsuzluklarin özellikle son dönemlerde dikkat çekici sekilde artmistir. Mevlevî Elhac Hizir Magnisevî adinda bir kisi yakub Abdal Zaviyesi'ni usûlsüz sekilde kendi yönetimine almistir. Bu konuda Rumeli Kazaskeri Abdürrahim Efendi'nin i'lâmi ve Seyhü'l- islam Mevlana Sadik Mehmed Efendi'nin isaretiyle zaviyeyi ele geçiren Elhac Hizir Magnisevî'nin durumu incelenmistir. Vakif yöneticisi El hâc Hizir'in suçu sadece usûlsüz sekilde yönetimi ele geçirmek degildir. Öte yandan El hâc Hizir, zaviye binasina bakmadigi ve bu yüzden binanin harap olmasina göz yummustur79. Gerek Elhac Hizir'in zaviye ile ilgilenmemesi ve gerekse seyhlik görevini zecren/zorla ele geçirmesi, basli basina görevden alma sebebi oldugundan vakif yönetimi bu sefer Seyh Ahmed'e verilmistir80
Zamanla Yakub Abdal Zaviyesi'nin vakfa ait Ilbekâr Karyesi'nden topladigi ösür gelirlerinin tahsili sirasinda da sorunlar ortaya çikmistir. Özellikle vakif reayasi XIX. yüzyilda zaviyenin mevlevîhâneye baglanmasindan sonra, kendilerinden vergilerin tahsili sirasinda zorluk çikarmislardir. Vakif reayanin sürekli olarak kendilerinden vergi toplama yetkisinin Hüseyin Dede, Kemal Dede ve Gül Dede'nin soyundan gelen kisilerde olmasi gerektigini ileri sürmeleri, mevlevîlerin elinde bulunan vakif yönetimine karsi bir tavir olmalidir. Osmanli merkezî yönetimi, Yakub Abdal Vakfireayasinin sikâyetleri karsisinda hep defter-i atîke müracaat etmistir81.
Zaviye reayasinin vergilerini vermemek için sürekli olarak bahaneler üretmesinin altinda baska sebepler vardir. Vakfa vergi vermemek için bahane üreten kisiler, XIX. yüzyilda sayisal olarak artmaya baslamistir. Örnegin, 21 Ramazan 1210/Mart 1796 tarihli sikâyet mektubunda, vakif reayasindan bazi kisilerin yillik ödemesi gereken ösür gelirlerini vermedikleri ifade edilmistir. Mevlevî Seyhi Mehmed Dede'nin mahkemeye sundugu belgelerden anlasildigi kadariyla Bala'ya tâbi' Yakub Abdal vakif reayasindan Kürd Ali ibni Halil'in her sene 15 kile sairden 15 senede 225 kg. sair, 75 kg. burçak, 45 kg. yulaf, toplam olarak 345 kg. â'sâr-i ser'iyye borcu oldugu ifade edilmektedir82. Vakif mütevellisi Mevlevî Seyhi Es-seyyid Mehmed Dede Efendi'nin sikâyetçi oldugu kisi sadece Kürd Ali ibni Halil degildir. Sicil kayitlarinda arka arkaya gelen sikâyetlerde; Mevlevî Seyhi Es-seyyid Mehmed Dede Es-seyyid Yusuf ibn-i el-Hâc Mehmed ve Kürd Ali ibn-i Halil ve Halil Bese oglu Ismail ve karindasi Mehmed ve Biyik Hüseyin ibn-i Mevlâ ve Güdül oglu Es-seyyid Ahmed ibn-i Hüseyin ve Ibrahim ibn-i Hüseyin ve es-Seyyid Ahmed Es-seyyid Ibrahim ibn-i Ali ve Veliyyüddin ibn-i Ali ve Mustafa ibn-i Ali ve Hüseyin ve Ahmed ibn-i Halil ve Yakub ve Veli ve Ebubekir ibn-i Cafer ve Ibrahim ibn-i Boz Ali Efendi isimli reayalardan sikâyetçi olmustur. Adi geçen kisilerin 15 seneden beri vakif arazilerinden elde ettikleri arpa, yulaf ve burçak ösürlerini vakfa ödemedikleri ifade ediliyordu83. Vakiftan yapilan sikâyetler üzerine Osmanli merkezî yönetimi, Yakub Abdal vakif arazisinde ziraat yapan kim olursa olsun mutlaka elde ettikleri gelirlerden ösürlerini vermeleri gerektigini ifade ederek o zamana kadar borçlarini ödemeyenlerden güzestesiyle/gecikme bedeliyle birlikte hepsini tahsil etmistir84.
Sonuç
XV. yüzyilin sonlarinda veya XVI. yüzyilin ilk yarisinda yasamis oldugu tahmin edilen Yakub Abdal'in ölümünden sonra çocuklari veya ona bagli dervisler, Osmanli merkezî idaresi tarafindan kendilerine verilen mirî araziler üzerinde vakif tesis ederek bulunduklari bölgede âyende ve revendeye hizmet etmeye baslamislardir. Zaviyenin yönetimi XVI. yüzyil içerisinde Hüseyin Dede ardindan Kemal Dede ve Gül Dede'ye verilmistir. Yakub Abdal Zaviyesi ile ilgili sicil kayitlarinda sürekli olarak Gül Dede'ye atifta bulunularak yönetimin Bektasî tarikatina mensup kisilerde olmasi gerektigi vurgulanmistir. Yakub Abdal Zaviyesi'nden baskent Istanbul'a yazilan sikâyetlerde seyh ve zaviyadâr tayinlerinde evlâdiyyet/irsî verâset sisteminin gözetilmesi talep edilmistir.
Merkeze yazilan sikâyet mektuplarina ragmen, sonraki dönemlerde zaviyeye atanan zaviyedârlarin Bektasî tarikatindan olmadigi görülmektedir. Nitekim H.1063/1652 tarihinde Abdülkâdir Geylânî halifelerinden yani Kâdiriyye tarikatina mensup kisinin seyh olarak atandigi ardindan, 18 Sa'ban 1071/18 Nisan 1661 tarihinde ise Haci Bayram Velî Camisi'nde dersiâm/müderrris olan Mustafa Efendi'ye görev tevcih edilmis olduguna göre kurumda Bayramî etkisi görülmeye baslamistir. XVIII. yüzyilin ilk yillarindan itibaren Yakub Abdal Zaviyesi'nde Mevlevî tarikatina mensup seyhler yönetime gelmeye baslamislardir.
Ilmiye sinifinin ve ümerânin zaviye yönetimine olan ilgisi, özellikle XVII. yüzyilin ikinci yarisiyla birlikte gözle görülür sekilde artmistir. Ulemâ ve ümerânin vakifta görev alabilmek için rekabet içerisine girmesi, genel olarak bu sinif mensuplarinin ekonomik durumlarindan kaynaklanmistir. Osmanli iktisadî hayatinda XVII. yüzyilda ortaya çikan enflasyonist etkiye bagli olarak gelirleri azalan vakif çalisanlari, ayni anda birden fazla kurumda ve farkli islerde çalismak zorunda kalmislardir.
Ankara Ser'iyye Sicilleri'nden ve arsiv belgelerinden hareketle, Yakub Abdal Zaviyesi Vakfi'nin kötü yönetiminden kaynaklanan sorunlarin iktisadî açidan kurumu zor durumda biraktigi ve bu yüzden hizmet vermekte zorlandigi görülmektedir. Sonuç olarak, Osmanli merkezî idaresi Yakub Abdal Zaviyesi'nde yasanan olumsuz gelismeleri giderebilmek için önce vakif zaviyedârlarini degistirerek sorunlari çözmeye çalismistir. Sorunlari çözmede zaviye yöneticilerinin degistirilmesi kâfigelmeyince bu sefer, vakfin dogrudan dogruya gelir ve giderleriyle mevlevîhâneye baglanmasi uygun bulunmustur. Görüldügü üzere, Osmanli merkezî yönetimi Yakub Abdal Zaviyesi'nin tevliyet ve mesihatlik görevlerini yerine getiren kisilerin karistiklari yolsuzluklar yüzünden onlarin tasavvufî kimliklerine bakmaksizin onlari azletmistir. Yapilan degisiklikler karsisinda görevden alinan mütevellî ve zaviyedarlar sürekli olarak sizlansa da Osmanli merkezî idaresi, Yakub Abdal Zaviyesi'nde sürekliligi saglaya bilmek için bu degisiklikleri yapmak zorunda kalmistir.
1 Islam tarihinin erken devirlerinden itibaren " zaviye" kelimesinin yerine "ribat", "hangâh" veya "buk'a", "savmaa", "düveyre", "medrese" terimleri ayni amaç için kullanilmistir. Ancak XV. yüzyildan itibaren "zaviye" kelimesinin yerine "tekke", "hanigâh", "dergâh" ve "âsitâne" kelimeleri Anadolu'da ön plana çikmaya baslamistir( A. Y. Ocak: "Zaviyeler" Vakiflar Dergisi XII, 1978, s.248). Konuyla ilgili ayrica, R. Deguilhem "Waqf in the Ottoman Empire to 1914", The Encyclopaedia of Islam XI, pp.87- 92, 2002, Leiden-Brill.
2 Ö. L.Barkan, "Osmanli Imparatorlugu'nda Bir Iskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakiflar ve Temlikler I, Istila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervisleri ve Zaviyeler", Vakiflar Dergisi II, s.292, 1942, Ankara.
3 Islam ve Türk Hukuk Tarihi Arastirmalari ve Vakif Müessesesi, (yay. O. Köprülü), 2005, s.293.
4 Osmanli devrinde sosyal yapiyi derinden etkileyen zaviyeler hakkinda pek çok arastirma yapilmistir. Zaviyeler üzerine yapilan çalismalarin tamamindan burada bahsetmek mümkün degildir. Bu çalismada sadece, zaviye konusunu dinî, idarî ve kültürel boyutlari ile ele alan arastirmalardan bahsedilecektir. Zaviyelerle ilgili en basta belirtmemiz gereken kaynak, Ibn-i Batuta'nin Seyahatnamesi'dir. Ibn-i Batuta eserini Anadolu'yu dolasirken kaleme aldigi için essiz bilgiler sunmaktadir. Öte yandan Menâkibü'l- Arifîn Anadolu sehirlerinde yasayan Ahilerin isimlerini ve Ahî zaviyelerine kismen deginmektedir. Öte yandan F. Köprülü'nün Türk Edebiyatinda Ilk Mutasavviflar, Islam ve Türk Hukuk Tarihi Arastirmalari ve Vakif Müessesesi isimli kitaplari ve yine Ö. L. Barkan'in "Osmanli Imparatorlugu'nda Bir Iskân ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakiflar ve Temlikler I", "Istila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervisleri ve Zaviyeler" isimli arastirmalar alanin en kiymetli bilgilerini sunmaktadir. Öte yandan I. Gökçen'in Saruhan'da Zaviye ve Yatirlari, S. Eyice'nin Osmanli devri zaviyelerinin mimarî özelliklerini verdigi "Zaviyeler ve Zaviyeli Camiler" isimli eseri, A. Y. Ocak'in Vakiflar Dergisi'nde yayinlanan "Zaviyeler; Dinî, Sosyal ve Kültürel Tarih Açisindan Bir Deneme", "Emirci Sultan ve Zaviyesi" ve yine A. Y. Ocak'in S. Faroqhi ile kaleme aldigi Islam Ansiklopedisinde bulunan "zaviye" maddesinden bahsetmek gerekir. Ayni sekilde E. L. Provençal'in, Encyclopedia of Islam'in birinci cildindeki "zaviye" maddesi de belirtmek gerekir. Bu çalismalardan baska Ö. Demirel'in Osmanli VakifSehir Iliskisine Bir Örnek: Sivas Sehir Hayatinda Vakiflarin Rolü, "Sivas Mevlevîhanesi ve Mevlevî Seyhlerinin Sosyal Hayatlarina Dair Bazi Tespitler" ve "Kadiriye Tarikatinin Anadolu'daki Ilk Temsilcilerinden Hoca Sari Seyh ve Zaviyesi" isimli çalismalari, H. Yüksel'in "Selçuklu Döneminden Kalma Bir Vefâî Zaviyesi: Seyh Marzubân Zaviyesi", S. Savas'in Bir Tekkenin Dinî Sosyal Tarihi Sivas Ali Baba Zaviyesi, "Tokat Hoca Sünbül Zaviyesi" ve "Sivas'ta Büyük ve Küçük Ali Baba Zaviyeleri" A. S. Bilgili'nin "Sivas Alibaba Zaviyesi Vakif Belgeleri" ayni yazarin S. Tozlu ile kaleme aldigi Osmanli Arsiv Belgelerinde Kizil Deli(Seyyid Ali Sultan Zaviyesi) isimli çalismalar alanin önemli eserlerindendir. Ayrica, M. Alkan'in "Germiyan Ilinde Bir Sufî: Said Emre: Zâviyesi, Siirleri ve Menkibeleri" ve "Osmanli Döneminde Adana Sancagi'nda Kurulan Tekkeler/ Zaviyeler ve Türbeler" son dönemde yapilmis çalismalardir.
5 Tekke ve zaviyelerde hizmet eden dervislerin durumuna gelince; onlar, seyhlerinin yaninda kalarak seyr-i sülûk yolunda mesafe kat ederlerdi. Dervisler seyhlerinin yaninda kalirken, zaviyelerinin ihtiyaçlarini da karsilarlardi. Onlarin gördügü hizmetlerin basinda odun toplamak, degirmene gitmek, temizlik yapmak, yemek yapmak varsa zaviyenin arazilerini islemek gelirdi. Bakz. R. Ay, Anadolu'da Dervis ve Toplum, Istanbul 2008.
6 Vakiflar Dergisi'nin ikinci sayisinda Ömer Lütfü Barkan tarafindan yayinlanan "Defter-i Hakânî Kayitlari" isimli çalismada vakif zaviyelerin yolculara bakmasiyla ilgili pek çok kayit bulunmaktadir. Barkan'in bu çalismasinda yolculara ikramda bulunma ile esdeger olarak sik sik âyende ve revende terimi kullanilmaktadir.
7 Ibn-i Batuta, Anadolu'da seyahat ettigi sirada Kastamonu civarinda kurulmus olan Fahreddin Bey Vakfi'nin hizmetlerine hayran kalmistir. Vakfin sahibi olan Fahreddin Bey, tekke ve hamamdan olusan yapilarinda uzaktan gelen yolcular için birer kat elbise ile yüz dirhem para verilmesini vakifnâmesinde sart kosmustur. Ayrica tekkede kalan her yolcuya günlük ekmek, et, pirinç, yag ve helva vakif tarafindan dagitilmistir(Ibn-i Batûta I: 408).
8 Örnegin Haci Bektas Velî'nin ölüm döseginde iken halifesi Saru Ismail'e "...sen de hizmet et, sofra yay, himmet dilersen, cömertlikte bulun, Murtaza'dan halk erlik istedi, Kanber'e sofrayi yay buyurdu. Benden kisvet giyen her mürid konuk istesin, konuga hizmet etsin..." seklinde vasiyette bulunmustur(Menâkib-i HBV. s.88).
9 S. Savas, (1992). Bir Tekkenin Dini ve Sosyal Tarihi Sivas Ali Baba Zaviyesi, Dergâh Yayinlari, 1992, s. 49-101, Istanbul
10 A. S. Bilgili, (2009). "Sivas Alibaba Zaviyesi Vakif Belgeleri" Türk Kültürü ve Haci Bektas Velî Arastirma Dergisi, 51/1, s. 2, 2009, Ankara.
11 M. Alkan(2006a)."Germiyan Ilinde Bir Sufî: Said Emre"(Zâviyesi, Siirleri ve Menkibeleri), Türk Kültürü ve Haci Bektas Velî Arastirma Dergisi 38, ss. 25- 47.
12 Irsadî vakif, rakabesi hazineye ait olan bir mülkün menfaatinin yahut tasarruf hakkinin veya her ikisinin birden hükümdar veya onun izniyle kurumlara belirli bir gaye için verilmesidir. Buna irsadî gayr-i sahih dendigi gibi evkâf-i gayr-i sahîha da denirdi(Z. Kazici, Islamî ve Sosyal Açidan Vakiflar, s. 92).
13 Konuyla ilgili bir hayli yayin vardir. B. Yediyildiz(2003). XVIII. yüzyilda Türkiye'de Vakif Müessesesi, yine M. Öz, "Merkeziyetçi Imparatorlugu Dogru Fatih Devrinde Siyasi ve Sosyal Degismeler", Türk Yurdu 190, 2003, ss. 28- 31; O. Özel,(1999) "Limits of the Almighty: Mehmed II's Land Reform Revisited", JESHO, 42/2, pp. 224- 246.
14 Padisah II. Mehmed'in vakif topraklarin tasarrufu ile ilgili düzenlemeleri olmustur. Padisah bir ara vakiflarin mülkiyet haklarini kontrol ettirerek sultanin onayindan geçmeyen binalari yiktirdigi ifade edilmektedir. Sultan II. Mehmed, kurulus yapisi itibariyle amacina hizmet etmeyen vakiflarin ellerindeki topraklari devlete geri vermesi gerektigi ilkesini uygulamistir. Bu yolla yirmi binin üstünde köy ve çiftlik miri araziye çevrilmis ve bu durum esasen basit bir toprak reformu olmayip bir yandan aristokrasinin gücünü kirmak, diger yandan da devletin askerî ve malî gücünü arttirmak için yapilmistir. Devletin el koydugu mülk ve vakiflara bakildiginda bunlarin kökeninde miri topraklar oldugu görülür. Bu tür topraklarin mülk olarak verilmesi halinde aslinda mülk olan sadece oradan elde edilen gelirlerdir. Vakfedildiklerinde ise bu topraklar, vakif gelirleri haline dönüsmüslerdir. O halde II. Mehmed'in reformu dogrudan dogruya devlete yeni malî ve askerî kaynaklar temin etmek için kamu yararina çalismayan vakiflari ve köken itibariyle miriye ait olan mülkleri ilga etmek seklinde olmustur. Bkz. M. Öz, "Merkeziyetçi Imparatorlugu Dogru Fatih Devri Siyasi ve Sosyal Degismeler", s. 29; yine ayni yazar Osmanli'da Çözülme ve Gelenekçi Yorumcular, Dergâh Yayinlari. Benzer sekilde O. Özel, "Limits of the Almighty", p. 246.
15 XIX. yüzyilda Yakub Abdal Zaviyesi Vakfi'na ait arazilerin Maliye Nezâreti tarafindan degerlendirildigine dair elimizde belgeler mevcuttur. XIX. yüzyil uygulamalari hakkinda N. Öztürk, Türk Yenilesme Tarihi Çerçevesinde Vakif Müessesesi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, 1991 ve M. Çizakça, Osmanli Dönemi Vakiflarinin Tarihsel ve Ekonomik Boyutlari, Bahçesehir Üniversitesi Yayinlari, 2000, s. 21- 31.
16 ASS 17/703: 953 ve ASS 84/770: 758).
17 Bu caminin gerek sekil ve gerekse biçim açisindan yakin zamanda yapildigi anlasilmaktadir.
18 "...hâliyâ zikr olunan zâviyenin vakfiyye-i ma'mûlün-bihâsinda kimesneye mesrûta kaydi olmayip bu âna gelince Mevlevî seyhleri mesrûtiyyet üzere âher kimesneler mutasarrif olduklari yokdur hatta mûmâ-ileyh es-Seyh Ahmed mukaddemâ Haci Halil nâm sipâhî ref'inden tevcîh olunmusdu mûmâ-ileyh es-Seyh Ahmed -zîde salâhuhû-fakiru'l-hâl ve kesîrü'l-iyâl olup zâviye-i mezbûreye her vechile mahal ve müstahikdir deyu Ankara ahâlîsinden Hasan bin Ismail ve Seyyid Hasan ibn-i el-Hâc Veli ve Ahmed bin Ismail ve Mustafa bin Sahin ve sâir ulemâ ve cemm-i gafîr alâ tarîki's-sehâde haber vermeleriyle mûmâ-ileyh es-Seyh Ahmed -zîde salâhuhû-ya zâviye-i mezbûre kemâ kân ibka ve mukarrer kilinip..." görevlendirme talep edilmistir(ASS 82/768: 245).
19 Ankara bölgesinin en erken tarihli Evkâf defteri H.928/1521 yilina aittir. Istanbul Büyüksehir Belediyesi Kütüphanesi Muallim Cevdet Yazmalari 116-05 numarada kayitli defterde, Ankara Sancagi'ndaki bu zaviyeden bahsedildigi görülmektedir(Bakiniz MC. Yaz. 116-05, s.19b).
20 Farkli sicillerde benzer bilgiler mevcuttur. Örnegin 88/774 numarali Ankara Ser'iyye Sicilinde Yakub Abdal Zaviyesi'ne öteden beri Hüseyin Dede sonra Gül Dede'nin tasarruf ettigi vurgulanmistir(ASS 88/774:610).
21 Yeniçeri Ocagi'nin kapatilmasindan sonra Osmanli merkezî idaresi her yerde Bektasî, mülhid ve rafizî olup olmadigini tespit etmeye çalismistir. Nitekim bunun için gönderilen 13 Cemâziye'levvel 1243/2 Aralik 1827 tarihli yazida, Ankara Sancagi'nda Bektasî, Mülhid ve Râfizî olup olmadigi hakkinda rapor istenmistir. Özellikle Anadolu'da bu tarihe kadar kayitlari tahrir edilmemis Bektasî tekkesi, mülâhide ve revâfiz taifesi olup olmadigi bilinemediginden sayet varsa, derhal Istanbul'a bildirilmesi talep edilmistir. Yapilan incelemelerde, Ankara ve civarinda Bektasî mülâhide ve revâfiz taifeleri olmayub, defterlerde isimleri bulunmayan Gül Baba, Tayyib Dede, Incek Dede, Baba Kestel Zaviyeleri'nde dahi benzer görüste kisilerin olmadigi ifade edilmistir(ASS 215/901: 298).
22 "...Kazâ-i mezbûrede vâki' Yakub Abdal Zâviyesi ibtidâ Hüseyin Dede'ye ba'dehû oglu Gül Dede'[ye] verilip onlardan sonra ba'zi kimesneler zabt ve ba'dehû Seyh Abdullah ve Seyh Abdurrahman mutasarrif iken âherden Ahmed nâm kimesne bir tarîk ile mutasarrif olup ba'dehû ta'âmiyye-i fukarâ oldugun Rumeli kadîaskeri huzûrunda sikat haber vermeleriyle Seyhü'l-Islâm isâretiyle tevliyet ve zâviyedarligi vazîfe-i mu'ayyene ile fukarâya ta'âmiyye olmak üzere Mevlevîhâne seyhi olan Seyh Mehmed'e tevcîh olunmusken mezbûr Ahmed sâhib-i evvel olmak üzere alâ tarîki't-tedris alip gadr etmekle yine ke'l-evvel fukarâya ta'âmiyye olmak üzere zâviye-i mezbûre kendüye tevcîh olunmak bâbinda inâyet recâ ve zâviye-i mezbûreye ibtidâ Hüseyin Dede ve ba'dehû oglu Gül Dede mutasarrif olduklari Defterhâne'de derkenâr olunub..."(ASS 88/774: 610).
23 Aslinda tekke ve zaviyelerin isimleri onlarin hangi tarikata mensup oldugunu ortaya koymaktadir. Abdal, Baba vb. isimler tasiyanlarin genellikle Kalenderî ve Bektasî zaviyeleri olduklari bilinmektedir. Evâhir-i Cemâziye'l- evvel 1093/27 Mayis- 6 Haziran 1682 tarihli belgede; "Haci Bektâs-i Velî evladindan olan silsileden seccâdenisîn kidvetü'l- sülehâ es- sâlikîn el hac Zülfikar mektub gönderüb Ankara'da vakî' Yakub Abdal Zaviyesi'nin zaviyedarligina kadimden berü Bektasîler mutasarrifken aherden ba'zi kimesneler hilâf-i inhâ olub berat itmeleriyle ref'i tevki' sân-i hakânî Dervis Mehmed'e verildigini ifade etmistir.
24 Saim Savas, Bir Tekkenin Dini ve Sosyal Tarihi Sivas Ali Baba Zaviyesi, Dergâh Yayinlari, 1992, s. 30, Istanbul.
25 Görüldügü gibi Yakub Abdal Zaviyesi'nin yerine getirmesi gereken yükümlülüklerin basinda âyende ve revendeye bakmak vardir. Genellemek gerekirse zaviyelerin yolcularin günlük barinma ihtiyacini karsilamak üzere faaliyet göstermesi sadece belirli bir bölgeye has uygulama olmayip, bütün Yakindogu'da yaygin bir yükümlülük oldugu anlasilmaktadir. Özellikle âyende ve revendeye hizmet vermek amaciyla kurulmus olan Yakub Abdal Zaviyesi, bölgenin en yüksek dagi olan Elmadag'a çikan yol üzerinde bulunmaktadir. Osmanli devrinde bu zaviye, yaylak ve kislak arasinda gidip gelen köylünün mola yeri olarak kullanilmistir(Bkz. ASS 41/727: 456 ve ASS 42/728: 477).
26 Çesitli tarihlerde vâkifin ruhu için günlük bir akçe maas ile yeni görevliler atanmistir. Örnegin 15 Zilka'de 1071/ 12 Temmuz 1661 tarihinde Molla Bekir'e görev verilmistir(ASS 46/732: 459 ve 509).
27 MC. Yaz. 116-05: 19
28 Ankara Ev. Deft558: 30/a.
29 Mevlevî sülalesinden gelen Seyh Ahmed Uryânizâde ibni Seyh Abdülbâkî devrinde vakfin sadece bahçe ösürleri toplami 161 kurus gelmektedir(ASS 89/775: 325). Baska örnek için bkz. ASS 187: 165.
30 Osmanli idarî yapisina göre vakiflarda hizmet veren mütevellî, imam ve hatip gibi görevlileri padisah adina kazaskerler tespit ederlerdi. Bu nedenle vakifta adi geçen herhangi bir göreve atanabilmek için ya Istanbul' a gitmek gerekiyordu ya da temsilci göndermek suretiyle talip olanlarin durumunu merkeze arz etmesi beklenirdi.
31 Osmanli sisteminde kadi, naib, müderris veya seyh atamalari da merkezden yapilirdi. Atama için önce Ankara Kadisi, Anadolu Kazaskeri'ne yazar, orada yapilan incelemelerden sonra görev için Seyhü'l- islam'a durum arz edilirdi. Sayet Seyhü'l- islam atamaya onay verirse Sadâret kanaliyla berat yazilir ve padisah adina onaylanirdi. Örnegin, Yakub Abdal ile ilgili bir belgede; "...Seyhü'l- islam hazretlerinin isaretleriyle ve ruûs-i hümâyun ile bir zaviye Zeyd'e tevcih olunduktan sonra ol zaviye Seyhü'l-islam isaretinden beratla Zeyd üzerinden umûra tevcih olunmagla umûr-u ol zaviyeyi Zeyd'e zabt ittürmeyüb kendüye zabta kâdir olur..." Ol havale; "...bu surette umur-u ol zaviyeyi Seyhü'l- islam isaretinin ruûsuyla Zeyd üzerinden almagla ol zaviyeyi Zeyd'den alub kendisü zabta kâdir olur..." denilmektedir(ASS 44/730: 363).
32 "...zikr olunan Mevlevîhâne fukarâsinin ta'ayyüsleri sadakât ve nüzûrâta münhasira olmagla kazâ-i mezbûrede vâki' Yakub Abdal Zâviyesi ibtidâ Hüseyin Dede'ye ba'dehû oglu Gül Dede'[ye] verilip onlardan sonra ba'zi kimesneler zabt ve ba'dehû Seyh Abdullah ve Seyh Abdurrahman mutasarrif iken âherden Ahmed nâm kimesne bir tarîk ile mutasarrif oldugu..." ifade ediliyordu(ASS 88/774: 610).
33 Vakif mütevellîsi öldügü zaman yerine genellikle vâkifin kendi çocuklarindan biri göreve getiriliyordu. Vâkifin çocuklari arasindan yönetici olmak isteyen kisi sayisi birden fazla ise o zaman idareci seçiminde ehil ve müstahak olan göreve getirilirdi(B.Yediyildiz, XVIII. yüzyilda Türkiye'de Vakif Müessesesi, s. 176-182). Görevlendirme ile ilgili olarak; "...Yakub Abdal nâm vakf-i zâviyenin tevliyet ve mesîhati merhûm Seyh Musa oglu Yusuf nâm kimesneye ba'dehû batnen ba'de batnin mezbûrun evlâdina mesrûta idügü vakfiyye-i ma'mûlün-bihâsinda mukayyed olup ve zâviye-i mezbûrun mesîhati ve tevliyetin nisfibundan evvel mutasarrif olan Devecizâde Mehmed Halife fevt olup yeri ber-mûceb-i sart-i vâkif isbu dârende-i tevkî'-i refî'-i sa'âdet-nisân-i hakanî Mehmed ve Ahmed ve Hacce Ümmü bint-i Lütfü nâm hâtun merhûm Seyh Yusuf'un evlâdindan olup ellerinde olan hüccet-i ser'iyye mûcebince..." tevcih olundugu ifade ediliyordu(ASS 18/704: 743- 829).
34 Vakif müessesesinde nazir, seyh veya mütevellîlik görevlerinde bulunan kisiler, bazen ayni anda iki görevi bir arada götürmüslerdir(B. Yediyildiz XVIII. yüzyilda Türkiye'de Vakif Müessesesi, s. 185).
35 Osmanli sosyal kurumlarinda oldugu gibi, Yakub Abdal Zaviyesi'nde de tevliyet ve mesihat görevini görenlere her padisahlar döneminde tecdîd-i berat/yeni görev belgesi verilmistir. Nitekim 14 Ekim1649 tarihinde Sultan Ibrahim'in yerine padisah olan IV. Mehmed tarafindan zaviyedâr ve mütevelliye görev belgesi gönderilmistir. Sicil kaydindan anlasildigina göre, verilen berat ile Yakub Abdal Zaviyesi seyhligi Mevlana Seyh Mahmud'dadir(ASS 36/722: 323).
36 Osmanli devrinde tekke ve zaviyelerde seyh ve mütevelli olan kadinlara çok az da olsa rastlanmaktadir. Örnegin XVIII. yüzyilda Agâh oglu Ibrahim isimli Naksî seyhinin kendisinden sonra yerine kizi Sâkire'nin seyh olmasini talep etmesi ilginç bir örnektir(B. Yediyildiz, XVIII. yüzyilda Türkiye'de Vakif Müessesesi, s. 22). Zaviye ile ilgili ASS 31/717: 846.
37 Nitekim H.1058/1649 yilinda zaviye seyhi olan Mevlana Mahmud'un görevini yapmasina engel olan Muhyiddin'in durdurulmasi için Ankara Kadisi Mevlana Seyyid Mehmed uyarilmistir(ASS 37/722:340).
38 Vakfin mütevellî ve seyhlerinin görevlerini rahat bir biçimde yapmasini engelleyen kisilerin genellikle ayni soydan gelen akrabalardir. Burada muhalefetin esas amaci, vakif yönetimini ele geçirmektir.
39 Muhtemelen Yakub Abdal Zaviyesi'nde Gül Dede/Baba ile birlikte bir bölünme yasandi. Böylece dervisleriyle Gül Dede kendi adina yeni bir zaviye olusturarak buradan ayrilmis olmalidir. Iste bu nedenle XIX. yüzyilda Ankara ve civarinda Bektasîlerin bulunabilecegi tekkeler zikredilirken Gül Baba, Tayyib Dede, Incek Dede, Baba Kestel Zaviyeleri'nin adi ifade edilmektedir(ASS 215/901: 298).
40 "...merhûm Yakub Abdal Zâviyesi'ne bundan akdem merhûm ve magfûrun-lehden Esrefüddin Sultân -kuddise sirruhû'l-azîz-in evlâdindan dârende-i fermân-i vâcibü'l-iz'ân fahru's-sâdât ve menba'u'l-izz ve's-sa'âdât Seyid Musli ile Devecizâde Mehmed nâm kimesne nizâ' üzere mutasarriflar iken merkum Devecizâde Mehmed fevt olup fevtinden dahi merkum Seyyid Musli kendüye müceddeden tevcîh olmak bâbinda..." islemlerin yapilmasini istiyordu(ASS 18/704: 768).
41 Sicil kaydi için bkz. ASS 18/704: 768.
42 "...Haci Bektas-i Velî evlâdindan âsitânesinde seccâde-nisîn olan kidvetü's-sulehâ'i'ssâlikîn el-Hâc Zülfikar -zîde salâhuhû- südde-i sa'âdetime mektûb gönderip Ankara'da vâki' Yakub Abdal Zâviyesi'nin zâviyedârligina kadîmden Bektasîler mutasarrifken âherden ba'zi kimesneler hilâf inhâ alip berât etmeleriyle râfi'-i tevki'u's-sân-i hakanî Dervis Mehmed için her vechile mahal ve müstahikdir deyu tevcîh olunup berât-i serîfim verilmek bâbinda inâyet recâsina arz etmegin mûcebince tevcîh edip isbu berât-i sa'âdet-âyât ve behcet-gayâti verdim..." denilmektedir(ASS 63/749:641).
43 Nitekim 9 Safer 1316/4 Temmuz 1898 tarihli bir belgede "...öteden berü Yakub Abdal Zaviyesi Hüseyin Dede'ye bâ'de oglu Gül Dede'ye virilüb anlardan sonra ba'zi kemîneler(aciz kimseler) zabt ve Seyh Abdullah ve Seyh Abdurrahman mutasarriflarken aherden Ahmed nam kimesne bir tarikle mutasarrif olub ba'dehû taâmiye-i fukarâ oldugun Rumili Kazasker'i huzurunda sikât haber virmeleri ile seyhü'l- islam isaretleri ile tevliyet ve zaviyedarligi vazife-i muayyene ile fukarâ-i taâmiye olmak üzere Mevlevîhaneye kayd ettirildigi..." ifade ediliyordu(C. EV.1589).
44 XV. yüzyilda yayilmaya baslayan Kâdirîlik, Anadolu'dan önce Suriye, Misir, Arabistan, Afrika ve Endülüs bölgelerine yayilmistir. Tarikatin ifade edilen bölgelere yayilmasinda kendi soyundan gelen çocuklarinin ve torunlarinin etkisi vardir(N. Azamat, "Kâdiriye" Diyanet Islam Ansiklopedisi 24, s. 131- 132).
45 "...Ankara'da vâki' Yakub Abdal Zâviyesi bundan akdem berât-i serîfimle kendüye tevcîh olunmusken Abdülkadir Geylanî hulefâsindan Sadik ve Mustafa nâm kimesneler alip gadr eylemleriyle zikr olunan zâviyedârlik ibka ve mukarrer kilinip sûret-i ru'ûs mûcebince berât-i serîfim verildigin bildirip mûcebince inâyet recâ etmegin ba'de'l-yevm zikr olunan zâviyedârlik-i mezkûr Seyh Mehmed elinde olup berâti mûcebince kemâ kân zabt u tasarruf etdirip min ba'd mezbûrân Sadik ve Mustafa ve âherden bir ferd dahl u ta'arruz etdirmeyesin..." deniliyordu(ASS 41/727: 481).
46 Anadolu'ya Haci Bayram Velî'nin müridi iken onun emri üzerine Hama'ya gidip Abdülkâdir Geylânî'nin soyundan Hüseyin el Hamevî'den yetki alan Esrefoglu Rûmî, Kadirîligi getirmistir. Kâdirîligin XV. yüzyilda Esrefoglu Rûmî tarafindan Anadolu'ya getirildikten sonra yayilmaya basladigi kaynaklarda ifade edilmektedir(A. Y. Ocak 1998: 132 ve N. Azamat 2001: 132).
47 Sicil kaydi için bkz. ASS 47/733: 448.
48 Bayrâmiyye Tarikati, Kâdiriyye Tarikati'nin aksine Anadolu'da ortaya çikan tarikatlardan birisidir. Hocasi Hamidüddîn-i Aksarayî'nin vefatindan sonra Ankara'ya yerleserek burada irsat faaliyetlerinde bulunan Haci Bayrâm-i Velî, 1421 yilinda II. Murad tarafindan Edirne'ye davet edilince görüslerinin kisa sürede baskentte yayilmasini saglamistir. Sultan II. Murad, Haci Bayram Velî adina Edirne'de mahalle kurdurduktan sonra, ona vakiflar tahsis etmistir. Ayrica ayni padisahin, Bayramî tarikati mensuplarina ihsanlarda bulundugu ve tarikat mensuplarindan vergi alinmamasini istedigi, onlara verdigi degeri açikça göstermektedir. Haci Bayram'in kendi tasavvufî anlayisina göre çiftçilik yaparak geçinmesi ve müritleriyle imece usûlü ekin biçmesi, onun esnaf arasinda Ahî Baba olarak taninmasina neden olmustur. Bu itibarla Haci Bayram Velî'nin adiyla bilinen Bayrâmiyye tarikati köylü ve esnaf zümreleri arasinda daha fazla taraftar bulmustur. Sonuç olarak Bayrâmiyye tarikatinin gerek merkezî devlet politikalarina ters düsmeyen görüsleri gerekse, sünnî akideleri esas almalari nedeniyle halk nezdinde kabûl görmüstür. Ayni sekilde Aksemseddin, Akbiyik ve Molla Zeyrek gibi önemli simâlarin yine Bayrâmiyye tarikatina gönül vermis olmasi sosyal hayatta görülen önemli gelismelerdir(F. Bayramoglu- N. Azamat, "Bayrâmiyye", Diyanet Islam Ansiklopedisi V, s. 271, 1992, Istanbul.
49 Osmanli sosyal sisteminde disardan vakif yöneticisi atamanin genellikle üç sekilde gerçeklestigi ifade edilmektedir. Bunlardan birincisi ve belki de en önemlisi; vâkifin kurdugu vakif için tesis ettigi vakfiyede ebâ- an ced sürüp giden yönetici ailesinin neslinin tükenmesi durumunda devlet bu vakiflarin yönetiminde dogrudan söz sahibi durumuna gelmistir. Dolayisiyla vâkifin neslinin inkirâz buldugu durumlarda genellikle vakif yönetiminin merkezî idare tarafindan atanan kisilere devredildigi görülmüstür. Disardan vakif yöneticisi atanmasina neden olan ikinci husus ise, vakfin hizmetlerini sürdüren kisilerin yolsuzluklara karismalaridir. Üçüncüsü ise vakif gelirlerinin sürekli olarak zarar gördügü, gelirinin giderini karsilamadigi durumlarda söz konusu vakiflar, yakinda bulunan baska müesseselere bütün gelir ve giderleri ile devredilmislerdir.
50 Bu tarihte Seyyid Ömer mahkemeye yaptigi basvuruda daha önceden siyâdete/seyyidlere mutasarrif edilen zaviyenin "...aherden Abdurrahman, Mevlevîlere mesruttur deyü hilâf-i inhâ bir tarikle zaviyedarligi alub ve suret-i defterde mesrut olmadigi vâki' olmagin mezbur Abdurrahman ref' olunub gerü mezbûrâ kemâkân ibkâ ve mukarrer kilinmak..." gerektigi ifade edilmektedir(ASS 70/756: 160).
51 2 Cemâziye'l- âhir 1116/ 3 Ekim 1704 tarihli kayda göre; "...mukaddemâ birkaç nefer kimesneler haber virmeleriyle vakfiye mevcud olmamagla ber vech-i muharrer mesrut oldugu ma'lûm degildir deyü i'lâm olundu..." denilmektedir(ASS 82/768:245).
52 "...Ankara'da vâki' mevlevîhâne fukarâsinin ta'âmiyyelerine mesrûta olmak üzere mevlevîhâne seyhi olan Seyh Mehmed arzuhâl eyledikde mukaddemâ zâviye-i mezbûreyi mevlevîhâne seyhleri zabt edegelmislerdir deyu birkaç nefer kimesneler haber vermeleri ile vakfiyye mevcûd olmamagla ber-vech-i muharrer mesrûta oldugu ma'lûm degildir deyu ilam ve Müftî-i sâbik Mehmed Efendi isâreti mûcebince bin yüz on bes Sabani'nin on üçüncü günü mezbûr Seyh Mehmed'e tevcîh olunmusken hâliyâ zikr olunan zâviyenin vakfiyye-i ma'mûlün-bihâsinda kimesneye mesrûta kaydi olmayip bu âna gelince mevlevî seyhleri mesrûtiyyet üzere âher kimesneler mutasarrif olduklari yokdur hatta mûmâ-ileyh es-Seyh Ahmed mukaddemâ Haci Halil nâm sipâhî ref'inden tevcîh olunmusdu mûmâ-ileyh es-Seyh Ahmed -zîde salâhuhûfakiru'l- hâl ve kesîrü'l-iyâl olup zâviye-i mezbûreye her vechile mahal ve müstahikdir deyu Ankara ahâlîsinden Hasan bin Ismail ve Seyyid Hasan ibn-i el-Hâc Veli ve Ahmed bin Ismail ve Mustafa bin Sahin ve sâir ulemâ ve cemm-i gafîr alâ tarîki's-sehâde haber vermeleriyle mûmâileyh es-Seyh Ahmed -zîde salâhuhû-ya zâviye-i mezbûre kemâ kân ibka ve mukarrer kilinip berât-i âlîsânim verilmek bâbinda..."hüküm yazilmistir(ASS 82/768: 245).
53 Belgede ifade edildigi sekliyle; "...basdefterdarim El hac Mehmed nâm ulûvvenin i'lâmiyla bundan akdem kendüye tevcih olunub üzerinde iken Ankara'da Mevlevî seyhi Seyh Mehmed mevlevîhâneye taâmiye olmak üzere bir tarikle hilâf-i inhâ ile vakfa sart-i vâkif olub berat ittirüb kadr itmegle merkûm Seyh Ahmed zîde allemehunun mutasarrif oldugu zaviyedarlik Ankara'da vakî' Mevlevîhâne fukarâsinin taâmiyelerine mesrûta olmak üzere Mevlevîhâne seyhi olan Seyh Mehmed'e arzi..." söz konusudur(ASS 82/768: 245).
54 "...Anadolu muhasebesi'nde zikr olunan zaviyedarlik bundan akdem Dervis Abdurrahman ref'inden Seyh Haci Halil'e, ba'de ibkâ olunmusken, Seyyid Ömer'e tevliyet ile virilüb onun dahi fevtinden zaviyedarlik mezbur maa tevliyet Ahmed'e virilüb ondan dahi ref'inden yine maa tevliyet Seyh Seyyid Zeynelâbidîn'e virilüb ondan dahi ref'inden saray-i atik dizdari Mustafa'ya 18 akçe silahdar ulûfesi mukabilinde virilüb ondan dahi ref'inden mezkûr Seyh Haci Halil'e ibkâ olunmusken tekrar ref'inden Ahmed'e ondan dahi ref'inden Nâimî Mehmed Seyh fukarâ-i Mevleviyye ondan dahi merkum Ahmed bin Ali üzerinde bulundugu ondan dahi ref'inden Seyh Haci Halil'e verildigi..." anlasilmaktadir(ASS 83/769: 605)
55 Belgenin asli için bkz. BEO. 1211/90760.
56 Tekke ve zaviyelerin mesihatinin el degistirmesi çok sik rastlanilan durum degildir. Örnegin Sivas'ta eskiden Âhî zaviyesi olan Ali Baba Zaviyesi'nin XIX. yüzyil baslarinda Kâdirî Zaviyesi'ne gelmesi gösterilebilir(S. Savas, "Bir Tekkenin Dinî ve Sosyal Tarihi Sivas Ali Baba Zaviyesi", s. 31).
57 Bakiniz ASS 148/834: 273.
58 "...Ankara'da vakî' Yakub Abdal Zaviyesi'nin ma'mûl bahasi bundan akdem vakif zaviyedari ve mevlevîhânenin seyhi olan Es-seyyid Hamid Mehmed Halife ibni Seyh Osman Halife'ye teslim olundukta bu mahalle isâret olundu..." denilmektedir(ASS 148/834: 276 yine ASS 151/837: 222- ASS 152/838: 2).
59 Gelen berat için ASS 151/837: 226.
60 Yeniçeri Ocagi'nin lagvedilmesinden sonra tarikata bagli tekkelerden kullanilabilecek durumda olanlarin cami, medrese ve tarikatlara verildigi ifade edilmektedir. Bkz. J. R. Barnes, An Introduction to Religious Foundations in the Ottoman Empire, p. 87-103. Ayrica M. Alkan, "Haci Bektas-i Velî Tekkesine Naksibendî Bir Seyhin Tayini: Merkezî Bir Dayatma ve Sosyal Tepki", Türk Kültürü ve Haci Bektas Veli Arastirmalari 57, s. 223.
61 Sosyal düzendeki degisimle ilgili M. Zilfi, The Politics of Piety(The Ulema in the Post-Classical Age 1600-1800), Minnepolis, 1988.
62 Bir kisinin ayni vakifta hem mütevellî ve hem de seyhlik görevini birlikte sürdürmesi gibi, ayni anda iki hatta üç farkli vakifta çalisan personelin varligi da söz konusudur. Bu tür uygulamalar, vakiflarin giderlerini azaltmak için iyi bir yöntemdir(B. Yediyildiz 2003, 185- 195). Buna karsin, çalisan personel açisindan bakildiginda özellikle iktisadî açidan sorun yasanan devirlerde bu tür uygulamalar artmistir. Netice itibariyle ister kisisel, isterse kurum tarafindan bakilsin, her ikisi de iktisadî açidan krizlerin yasandigi dönemlerde sik sik yasanmistir. Örnegin, 18 Sa'ban 1071/Nisan 1661 tarihli belgede Yakub Abdal Zaviyesi'nde mesihat ve tevliyetlik görevine Seyhü'l-islamin isaretiyle Haci Bayram Velî Camisi'nde dersiâm/müderrris olan Mustafa Efendi'nin atandigi bu kisinin ayni zamanda Yakub Abdal Zaviyesi Vakfi'ne de görevlendirildigi görülmektedir(ASS 47/733: 448).
63 Konuyla ilgili bkz. ASS 67/753: 378.
64 Osmanli Devleti'nde görevlilerin ücretleri yaptiklari hizmetlere karsilik olarak alinan harçlardan ibarettir. Saray hizmetlilerine, içoglanlarina ve kale muhafizlarina ulûfe denen maaslar ödenirken, ulemâ ve vakif personelinin ücretleri ise vazife ve cihet adini tasimaktadir. Diger taraftan yönetici/askerî sinif mensuplarinin ve sipahilerin maaslari ise timar sistemine baglandigi anlasilmaktadir(M. Akdag, Türkiye'nin Iktisadî ve Ictimaî Tarihi II, s. 91)
65 Ö. L. Barkan'in ilk kez 1966 yilinda yayinlanmis oldugu XVI. ve XVII. yüzyillara ait Edirne'deki askerîlerin terekelerini inceledigi arastirmasinda su soruyu sormaktadir. Askerîlerin mi ticaret ve sanat isleriyle mesgul olmaya basladigi, yoksa ticaret ve sanayi ile mesgul olan kisilerin mi, bu sinifin imtiyaz ve muafiyetlerinden ve ulûfe gelirlerinden faydalanmak için, asker yazildigi tetkike deger bir mesele olarak ortaya atilmistir(Ö. L. Barkan, Edirne Askerî Kasamina Ait Tereke Defterleri(1545- 1659), Belgeler 5- 6(3), 1- 479. Ulûfe bedeli için bkz. ASS. 38/724: 340.
66 Zaviyedârligin Mevlana Seyh Ahmed üzerinde bulundugu sirada ortaya çikan gelismeler usûlsüz sekilde el degistirmeleri ortaya koymaktadir. Seyh Ahmed'in öldügünü iddia ederek yönetimin kendisine verilmesini saglayan Seyh Hüseyin'in, 14 akçe ulûfe bedeli karsiligi gördügü vakif hizmetinin usûlüne uygun yapilmadigi tespit edilmis ve görevine son verilmistir. Benzer sekilde zaviye seyhligi Zeynelâbidîn'in uhdesinde iken, 22 Cemâziye'l- âhir 1110/Aralik 1698 tarihinde "...Mustafa zîde kadruhû humâyunuma arzuhâl idüb merkûm saray-i atîk dizdarlarindan olub hizmeti sabk itmekle sabk iden hizmeti mukabelesince Ankara Kazasi'nda Yakub Abdal Zaviyesi 1110 Safer'inin dördüncü günüden tevliyetle Seyh Zeynelâbidîn üzerinde tevliyetligi derkenar olunmusken orduyu humâyun tarafindan Mustafa ismiyle kendine tevcih olunub ruûs-i enderunu elinde olan ve ruûs-i Anadolu Muhasebesi'ne kayd olunmagla Silahdarândan mutasarrif oldugu 63. bölükte yevmî 18 akçe ulûfesini dahi hazine malindan alub mukabelesinde zaviyedarlik maa tevliyet ulûfesini bedel-i ber vech-i te'bîd i'fâ ve mukarrer kilinub muceddedâ berat- i serif..." verilmistir(ASS 78/764: 528). Öte yandan Yakub Abdal Zaviyesi'nin tevliyet ve mesîhatligi görevi, 8 Cemâziye'l- âhir 1117/Eylül 1705 tarihinde silahdâr ulûfesi karsiliginda saray-i atîk teberdâri olan Dizdâr Mustafa'ya on sekiz akçe ulûfe bedeli karsiliginda verilmisti(ASS 83/769: 605).
67 Vakfa zarar veren kisilerden biri olan Ali isimli sipahînin reayayi azar eyleyerek ellerinden mahsullerini gasp ettigi bu durumun önüne geçilmesi için bir an önce Ankara kadisinin teftis yapmasi istenmektedir(ASS 42/728: 477 ve ASS 43/729: 408).
68 Osmanli devrinde yazilan nasihatnâmeler için M. Öz, Osmanli'da Çözülme ve Gelenekçi Yorumcular.
69 Konuyla ilgili çalisma için F. Unan, "Osmanli Medreselerinde Ilmî Verimini ve Ilmî Anlayisini Etkileyen Amiller", Türkiye Günlügü 58, s. 103.
70 A. Y. Ocak, "Zaviyeler: Dinî, Sosyal ve Kültürel Tarih Açisindan Bir Deneme", Vakiflar Dergisi XII, s. 259.
71 Vakif zaviyedari Veli'nin sikâyeti üzerine Ankara Kadisi'na gönderilen bir hükümde; "...aherden bir vecihle dahl olunmak icâb itmez iken mîrimirân ve mirlivâ mütesellimleri ve subasilar ve sair ehl-i örf, tâife tarafindan hilâf-i ser'i ve kânun-i emr-i humâyun zahire bahâ ve hayvan ve üzüm ve bag ve bez ve zahire ve tekâlif- i sakka talebiyle dahl ve rencide ile müdhal olduklarin bildirüb men' ve ref' olunmak babinda..." gerekli islemlerin yapilmasi talep edilmistir. Görüldügü üzere vakif reayasi Ankara sehrindeki askerîlerin zulm ve teaddîsi altinda ezilmektedir(ASS 64/750: 409).
72 Haremeyn Muhasebeciligi, Dârussâde agalarina bagli olarak faaliyet gösteren ve Haremeyn'e tahsisati bulunan kurumlarin muhasebe kayitlarini tutmak ve vakif cihetlerini kaydetmekle yükümlü olan memuriyettir
73 Haremeyn Evkâfikategorisi içerisinde degerlendirilen müesseselerin durumu birbirinden farklidir. Bu tür vakiflarin bir kismi daha kurulusundan itibaren Mekke ve Medine sehirlerine tahsisler yaparken, özellikle aile vakiflarinda vâkifin ailesine ve ondan sonrada kendi soyundan gelen kisilere ayirdigi bütün serveti neslin kesilmesinden sonra kamu müesseselerine, fakirlere veya birçok durumda Mekke ve Medine sakinlerine ayirabilmislerdir(B. Yediyildiz, XVIII. Yüzyilda Türkiye'de Vakif Müessesesi, s.16).
74 Haremeyn Vakiflari konusunda kapsamli çalisma Mustafa Güler tarafindan yapilmistir. Yazara göre Haremeyn Nezareti'ne baglanan bütün vakiflarin Mekke ve Medine sehirlerindeki dinî kurumlara tahsisat ayirmalari gerekmemektedir. Özellikle bu iki sehirdeki fakirlere sonradan yapilmis olan tahsisatlar da vakiflarin hem Haremeyn'e baglanmasinda ve hem de bu kurumlara disardan yapilan müdahaleleri önlemede önemli bir husustur(Bkz. M. Güler, Osmanli Devletinde Haremeyn Vakiflari(XVI- XVIII. yüzyillar), Tarih ve Tabiat VakfiYayinlari, s. 119).
75 Nâziri Dârussaâde Agasi olan vakiflar çogunlukla padisahlar, esleri, saraya mensup diger kisiler, bazi sadrazamlar ve bizzat bu aga grubu tarafindan kurulan müesseselerdir. Köle kökenli bu kisilerin üzerinde bütün haklara sahip olan hanedan mensuplarinin nâzirlari üzerinde çok daha fazla yetkileri vardir(Bkz. B. Yediyildiz, XVIII. yüzyilda Türkiye'de Vakif Müessesesi, s. 189).
76 Yapilan atama için bkz. ASS 78/764: 454.
77 Sikâyet için bkz. ASS 83/769: 608.
78 Vakif reayasinin sikâyetleri sürekli olarak artmaktadir. Yakub Abdal Zaviyesi Vakfireayasindan olan Yakub bin Ebubekir, Mahmud bin Receb, Mehmed bin Kara Mehmed, Ibrahim bin Ali, Mevlüd bin Süleyman ve Ramazan bin Mehmed 1114 senesinde Eyâlet-i Rumili Hassa Reayasinin perakendesini toplayan Mustafa Aga bin Bali Aga'yi sikâyet ederek "...biz Yakub Abdal Zaviyesi reayasindan olmagla rusûm-i raiyyetimiz zaviye-i vakfin berat-i aliyyesi zaviyedar-i mütevellisi is bu hâzir-u bi'l- meclis olan Seyh Halil Efendi'ye eda ederken mezbur Mustafa Aga siz Rumili hassa reayasindansin deyü bizim 20 kurusumuzu almagla hala taleb itdikde edasina imtinâ' ider..." diyerek sikâyette bulunmuslardir(ASS 81/767: 176). Görüldügü gibi Ankara kaza merkezine çok uzak olmayan Yakub Abdal Köyü'ndeki zaviye vakfinin askerîlerle yasadigi sorunlar hem sayica artis göstermeye baslamis hem de meselelerin konusu itibariyle farklilasmaya baslamistir.
79 El hac Hizir Magnisevî naminda bir kimesne bir halifeye sülûk idüb tarik-i hizmeti birakub hazine-i mâilesine mukabil ref' olunduktan sonra H.1125/1713 yilinda Rumeli Kazaskeri Abdürrahim Efendi'nin i'lâmi ve Seyhü'l- islam Mevlana Sadik Mehmed Efendi'nin isaretiyle hilekâr Hizir Magnisevî'nin vakfikendisine isaretsiz berat ettirdigi ortaya çikmistir.
80 Degisik tarihli sikâyetler için bkz. ASS 99/785: 594- ASS 99/785: 610.
81 Kayit için bkz. ASS 186/873: 183.
82 Belgenin asli için bkz. ASS 187/873: 17.
83 "...Kasaba-i Bâlâ'ya tâbi' Yakub Abdal nâm karye ahâlîsinden ashâb-i hâzâ'l-kitâb es-Seyyid Yusuf ibn-i el-Hâc Mehmed ve Kürd Ali ibn-i Halil ve Halil Bese oglu Ismail ve karindasi Mehmed ve Biyik Hüseyin ibn-i Mevlâ ve Güdül oglu es-Seyyid Ahmed ibn-i Hüseyin ve Ibrahim ibn-i Hüseyin ve es-Seyyid Ahmed es-Seyyid Ibrahim ibn-i Ali ve Veliyyüddin ibn-i Ali ve Mustafa ibn-i Ali ve Hüseyin ve Ahmed ibney Halil ve Yakub ve Veli ve Ebubekir ibn-i Cafer ve Ibrahim ibn-i Boz Ali nâm kimesneler ve sâirleri mahzarlarinda bi't-tevliye ikrâr-i tâm ve takrîr-i kelâm edip mütevellî ve zâviyedâri oldugum karye-i mezkûre arâzîsinden hâsil olan mahsûlâtdan ahâlî-i karye-i mezbûrûn yalniz bana hintanin ösrünü edâ edip ve sa'îr ve burçak ve yulaf ösürlerini on bes seneden beri edâda te'allül ve muhâlefet etmeleriyle..." vakfin zarara ugradigi dile getirilmistirASS 187/874:81. Diger kayitlar için bkz. ASS 187/874: 81 ve 84.
84 Gecikme bedeli için bkz. ASS 187/874: 165.
Kaynaklar
Istanbul Belediyesi Yazmalari 116-05 Numarali Ankara Evkaf Defteri
Devlet Arsivleri Genel Müdürlügü 438 Numarali Anadolu Muhasebe Defteri
TKGM. Kuyud-i Kadime, 558 Numarali Ankara Evkâf Defteri
BOA. Sadâret Umum Vilayet Evraki(A. MKT. UM): 428/92.
BOA. Bâb- i Âlî Evrak Odasi(BEO): 1211/90760.
BOA. Cevdet Evkâf(C. EV.): 1589.
Ankara Ser'iye Sicilleri(ASS): (ASS 16/702), (ASS 18/704), (ASS 20/706), (ASS 35/721), (ASS 36/722), (ASS 38/724), (ASS 41/727), (ASS 42/728), (ASS 43/729), (ASS 44/730), (ASS 46/732), (ASS 47/733), (ASS 48/734), (ASS 56/742), (ASS 63/749), (ASS 64/750), (ASS 67/753), (ASS 70/756), (ASS 71/764), (ASS 78/764), (ASS 81/767), (ASS 83/769), (ASS 88/774), (ASS 89/775), (ASS 99/785), (ASS 148/834), (ASS 151/837), (ASS 152/838), (ASS 186/872), (ASS 187/873), (ASS 215/901), (ASS 312/998), (ASS 326/1012), (ASS 335/1021), (ASS 365/1051)
ALKAN, Mustafa(2006a). "Germiyan Ilinde Bir Sufî: Said Emre"(Zâviyesi, Siirleri ve Menkibeleri), Türk Kültürü ve Haci Bektas Velî Arastirma Dergisi, 38, ss. 25- 47.
ALKAN, Mustafa(2006b). "Osmanli Döneminde Adana Sancaginda Kurulan Tekkeler/ Zaviyeler ve Türbeler", Türk Kültürü ve Haci Bektas Velî Arastirma Dergisi, 39, ss. 21-32.
AKDAG, Mustafa(1971). Türkiye'nin Iktisadî ve Ictimâî Tarihi, Ankara.
AY, Resul(2008). Anadolu'da Dervis ve Toplum, Kitap Yay., Istanbul.
AZAMAT, Nihat(2001). "Kâdiriye", Diyanet Islam Ansiklopedisi 24, ss. 128-137, Istanbul.
BARKAN, Ömer Lütfi(1942). "Osmanli Imparatorlugu'nda Bir Iskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakiflar ve Temlikler I, Istila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervisleri ve Zaviyeler", Vakiflar Dergisi II, ss. 279- 304, Ankara.
BARKAN, Ömer Lütfi(1942). "Osmanli Imparatorlugu'nda Bir Iskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakiflar ve Temlikler II, Vakiflarin Bir Iskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Kullanilmasinda Diger Sekiller", Vakiflar Dergisi II, ss. 354- 386, Ankara.
BARKAN, Ömer Lütfi(1942). "Osmanli Imparatorlugu'nda Bir Iskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Vakiflar ve Temlikler, Defter-i Hakânî Kayitlari", Vakiflar Dergisi II, ss. 305-353. Ankara.
BARNES, J. Robert.(1986). An Introduction to Religious Foundations in the Ottoman Empire, Leiden: E. J. Brill
BAYRAMOGLU, Fuat- Nihat Azamat(1992). "Bayrâmiyye", Diyanet Islam Ansiklopedisi V, ss. 267- 273, Istanbul.
BILGILI, A. Sinan(2009). "Sivas Alibaba Zaviyesi Vakif Belgeleri" Türk Kültürü ve Haci Bektas Velî Arastirma Dergisi, 51/1, ss. 1- 34.
BILGILI, A. Sinan- Selahattin Tozlu(2011). Osmanli Arsiv Belgelerinde Kizil Deli(Seyyid Ali Sultan Zaviyesi), Istanbul.
ÇIZAKÇA, Murat(2000). Osmanli Dönemi Vakiflarinin Tarihsel ve Ekonomik Boyutlari, Bahçesehir Üniversitesi Yayinlari, 21- 31
DEGUILHEM, Randi(2002). "Waqf in the Otoman Empire to 1914", The Encyclopaedia of Islam XI, pp.87- 92, 2002, Leiden-Brill.
DEMIREL, Ömer(1995). "Sivas Mevlevîhânesi ve Mevlevî Seyhlerinin Sosyal Hayatlarina Dair Bazi Tespitler", Vakiflar Dergisi XXV, s. 217-223.
DEMIREL, Ömer(1999). "Kadiriye Tarikatinin Anadolu'daki Ilk Temsilcilerinden Hoca Sari Seyh ve Zaviyesi" Osmanli Devleti'nin 700. Kurulus Yildönümü Uluslararasi Osmanli Tarihi Sempozyumu Bildirileri, s. 363- 376, Izmir.
DEMIREL, Ömer(2000). Osmanli Vakif- Sehir Iliskisine Bir Örnek: Sivas Sehir Hayatinda Vakiflarin Rolü, TTK. Yayinlari, Ankara
ERDOGAN, Emine(2004). Ankara'nin Bütüncül Tarihi Çerçevesinde Ankara Tahrir Defterleri'nin Analizi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi.
ERDOGAN, Abdülkerim(2007). Manevî Mimarlariyla Ankara, Büyüksehir Belediyesi Yayinlari, Ankara.
ERGENÇ, Özer(1984). "16. yüzyil Ankara'si: Ekonomik, Sosyal Yapisi ve Kentsel Özellikleri", Tarih Içinde Ankara, (Eylül 1981 Seminer Bildirileri), ss. 49- 59, 1984. Ankara.
ERGENÇ, Özer(1995). XVI. yüzyilda Ankara ve Konya, Ankara: Ankara Enstitüsü VakfiYayinlari.
EVLIYA ÇELEBI(1999). Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Yapi Kredi Yayinlari, Istanbul.
FAROQHI, Suraiya(2006). Osmanli Sehirleri ve Kirsal Hayat, Ankara: Dogu Bati Yayinlari.
GÜLER, Mustafa(2002). Osmanli Devletinde Haremeyn Vakiflari(XVI- XVIII. yüzyillar), Istanbul: Tarih ve Tabiat VakfiYayinlari.
IBN-I BATUTA(2004). Ibn-i Batûta Seyahatnâmesi, (çev. A. Sait Aykut), Istanbul: YKY. Yayinlari.
INALCIK, Halil(2004) Osmanli Imparatorlugu Klasik Çag(1300- 1600), Ankara: Yapi Kredi Yayinlari
KARA, Mustafa(1995). Tasavvuf ve Tarikatlar Tarihi, Istanbul: Dergâh Yayinlari
KAZICI, Ziya(1985). Islamî ve Sosyal Açidan Vakiflar, Marifet Yayinlari, Istanbul
KÖÇ, Ahmet(2009). Osmanli Imparatorlugu'nda Ümerâ Vakiflari ve Kentsel Gelisim: Mahmud Pasa Vakiflari ve Ankara Örnegi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü Basilmamis Doktora Tezi, Ankara
KÖPRÜLÜ, M. Fuad(2005) Islam ve Türk Hukuk Tarihi Arastirmalari ve Vakif Müessesesi, (yay. Orhan Köprülü), Ankara: Akçag Yayinlari
MENÂKIB-I Haci Bektas Velî(1991). (haz. A. Gölpinarli), Istanbul: Inkilap Yayinlari.
OCAK, Ahmet Yasar.(1978). "Zaviyeler"(Dinî, Sosyal ve Kültürel Tarih Açisindan Bir Deneme), Vakiflar Dergisi XII, ss. 247- 269, Ankara.
OCAK, Ahmet Yasar- Suraiya Faroqhi(1986). "Zaviye" MEB. IA., XIII, s. 468-476, Istanbul.
OCAK, Ahmet Yasar(1986). "Ibn Kemal'in Yasadigi XV ve XVI. Asirlar Türkiye'sinde Ilim ve Fikir Hayati", Seyhülislam Ibn Kemal Sempozyumu Bildirileri, Ankara
OCAK, Ahmet Yasar.(1992). "Bektasîlik", Diyanet Islam Ansiklopedisi V, ss. 373- 379, Istanbul.
OCAK, Ahmet Yasar.(1998). "Din ve Düsünce" Osmanli Devleti ve Medeniyet Tarihi II, Ircica Yay., Istanbul
OCAK, Ahmet Yasar(2007). "Selçuklular ve Beylikler Devrinde Tasavvufî Düsünce", Anadolu Selçuklu ve Beylikler Devri Uygarligi I, (edit. A. Y. Ocak), Ankara: Kültür ve Turizm Bakanligi Yayinlari, ss. 429- 439.
ÖZ, Mehmet, "Merkeziyetçi Imparatorlugu Dogru Fatih Devrinde Siyasi ve Sosyal Degismeler", Türk Yurdu 190, 2003, ss. 28- 31
ÖZ, Mehmet(2005). Osmanli'da Çözülme ve Gelenekçi Yorumcular, Dergâh Yayinlari, Istanbul.
ÖZEL, Oktay(1999). "Limits of the Almighty: Mehmed II's Land Reform Revisited", JESHO, 42/2, pp. 224- 246
ÖZKAYA, Yücel(2010). XVIII. yüzyilda Osmanli Toplumu, YKY. Yayinlari, Istanbul
ÖZTÜRK, Nazif(1991). Türk Yenilesme Tarihi Çerçevesinde Vakif Müessesesi, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Ankara.
SAVAS, Saim(1990). "Küçük Ali Baba Zaviyeleri", Vakiflar Dergisi XXI, s. 133-150.
SAVAS, Saim(1992). Bir Tekkenin Dini ve Sosyal Tarihi Sivas Ali Baba Zaviyesi, Dergâh Yayinlari, Istanbul.
SAVAS, Saim(1994). "Tokat Hoca Sünbül Zaviyesi", Vakiflar Dergisi XXIV, s. 199- 208.
TANRIKORUR, Bahaeddin(2004). "Mevleviyye", Diyanet Islam Ansiklopedisi 29, ss. 468- 475, Ankara.
TURAN, Osman(1958). Türkiye Selçuklulari Hakkinda Resmî Vesikalar, Ankara.
UNAN, Fahri(1993). "Medrese- Yönetim Iliskileri ve Osmanli Medreselerinin Ilmî Performansi Meselesi", VII. Sögüt Osmanli Sempozyumu, Ankara
UNAN, Fahri(1999) "Osmanli Medreselerinde Ilmî Verimini ve Ilmî Anlayisini Etkileyen Amiller", Türkiye Günlügü 58, Ankara
YEDIYILDIZ, Bahaeddin(2003). XVIII. yüzyilda Türkiye'de Vakif Müessesesi, TTK. Yayinlari, Ankara
YÜKSEL, Hasan(1995). "Selçuklu Döneminden Kalma Bir Vefâî Zaviyesi: Seyh Marzubân Zaviyesi", Vakiflar Dergisi XXV, s.235-250.
ZILFI, Madeline(1988). The Politics of Piety(The Ulema in the Post-Classical Age 1600- 1800), Minnepolis
Ahmet Köç*
* Yard. Doç. Dr, Balikesir Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü, [email protected]
You have requested "on-the-fly" machine translation of selected content from our databases. This functionality is provided solely for your convenience and is in no way intended to replace human translation. Show full disclaimer
Neither ProQuest nor its licensors make any representations or warranties with respect to the translations. The translations are automatically generated "AS IS" and "AS AVAILABLE" and are not retained in our systems. PROQUEST AND ITS LICENSORS SPECIFICALLY DISCLAIM ANY AND ALL EXPRESS OR IMPLIED WARRANTIES, INCLUDING WITHOUT LIMITATION, ANY WARRANTIES FOR AVAILABILITY, ACCURACY, TIMELINESS, COMPLETENESS, NON-INFRINGMENT, MERCHANTABILITY OR FITNESS FOR A PARTICULAR PURPOSE. Your use of the translations is subject to all use restrictions contained in your Electronic Products License Agreement and by using the translation functionality you agree to forgo any and all claims against ProQuest or its licensors for your use of the translation functionality and any output derived there from. Hide full disclaimer
Copyright Professor Dr. Hale Sivgin 2012
Abstract
she zaviyes shat arose from charecteristics of she Turkish culture, played important roles in succession of she Ottoman State's settlement policy and in securing domestic safety. In shis article, it is analyzed shat economic and religious conflicts of she administration of she zaviye of Yakub Abdal shat founded at she side of Elmadag to do a safety service for passengers. she administrative problems at she institution changed according periods as a reflection of she society. she economical conditions shat got worse in she Ottoman State, effected people working in waqfs deeply. Corruptions and irregularities in she administration of waqfs point out shat situation. In shis context, tasks of tevliyet and mesihat in she Yakub Abdal Waqf frequently changed hands. Based on she archival sources, shis article examines she history of she zaviye of Yakub Abdal in details. In shis article shat focuses on she zaviye, it is discussed shat big administrative and economical conflicts appearing on she institution from its foundation to she 19sh century. [PUBLICATION ABSTRACT]
You have requested "on-the-fly" machine translation of selected content from our databases. This functionality is provided solely for your convenience and is in no way intended to replace human translation. Show full disclaimer
Neither ProQuest nor its licensors make any representations or warranties with respect to the translations. The translations are automatically generated "AS IS" and "AS AVAILABLE" and are not retained in our systems. PROQUEST AND ITS LICENSORS SPECIFICALLY DISCLAIM ANY AND ALL EXPRESS OR IMPLIED WARRANTIES, INCLUDING WITHOUT LIMITATION, ANY WARRANTIES FOR AVAILABILITY, ACCURACY, TIMELINESS, COMPLETENESS, NON-INFRINGMENT, MERCHANTABILITY OR FITNESS FOR A PARTICULAR PURPOSE. Your use of the translations is subject to all use restrictions contained in your Electronic Products License Agreement and by using the translation functionality you agree to forgo any and all claims against ProQuest or its licensors for your use of the translation functionality and any output derived there from. Hide full disclaimer